YAKUP HIDIRSAH
MEZOPOTAMYADA
HIRISTIYAN
(SÜRYANI, NASTURI, KELDANI, ERMENI)
KATLIAMI VE KÜRTLER
Belgesel Inceleme
HANNOVER
1997
I Ç I N D E K I L E R
Giris
Kürtler Mezopotamyali Degil
Arap, Selçuklu, Osmanli Dönemlerinde Süryaniler
Kiliselerin Yagmalanmasi ve Kürtler
Cizre Kürt Emiri Bedirhan ve Hiristiyan Katliami
Hiristiyan Halklarin Osmanli Hükümetine Destegi
Ermeni Patrikliginin Yayinladigi "Genelge"
Kürt Seyh ve Agalarinin Sömürüsü
Osmanli Hükümetine Sunulan sikâyet Raporlari
Kürtler Tarafindan Hiristiyanlara Uygulanan "Özel Zulüm"
Seyh Ubeydullah Isyaninda Hiristiyan Katliami
Hamidiye Alaylari ve Hiristiyan Katliami
Birinci Dünya Savasinda Hiristiyan Katliami
Hori Süleyman Hinnonun Anlatimiyla Hiristiyan Katliami
Kürt Siyasi Hareketinin Asimilasyon Politikasi
Sonuç
Dipnotlar
Belgeler
GIRIS
Mezopotamyanin en eski kavimlerinin ahfadi olduklari bilinen ve Süryani, Nasturi, Keldani olarak adlandirilan Hiristiyan halklarin kökenleri üzerinde yapilan bilimsel arastirmalarin henüz net bir sonuca ulasamamis olusunu dikkate alarak, bu konuda burada görüs beyan etmeyi, simdilik erken buluyoruz.
Son yillarda; özellikle Avrupadaki sol ve sag görüsteki Süryaniler arasinda baslayan Asurculuk-Aramicilik tartismalarina da girmek istemiyoruz.
Ancak, Süryani tarihçisi ve Türkiyedeki bütün Süryanilerin eski ruhani reisi, Mardinli Metropolit Filiksinos Hanna Dolapönünün (1885-1969) konu hakkindaki görüsleri, bizce, büyük önem tasiyor. Hanna Dolapönü, Süryanilerin kökeninin sadece bir tek irka dayandirilamayacagini belirtir. Ona göre: Süryaniler; Arami, Asurlu, Keldani, Fenikeli, Kenani ve Hintlilerden olusmustur.1
Bu tespitten sonra, asil konumuza geçiyoruz.
Bilindigi üzere; Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlar, tarih boyunca, yerlesik bulunduklari Mezopotamya topraklarina egemen olmak isteyen çesitli kavimlerin baskilarina ugradilar, öldürüldüler, yaralandilar, yagmalandilar.. Bölgede, sayisi bilinemeyecek kadar olay meydana geldi. Tüm bu olaylara iliskin, yanli veya yansiz pekçok eserin nesredildigi bilinmektedir. Ancak, bu eserlerin büyük bir bölümünde, Kürtlerin Hiristiyan halklara uyguladiklari insanlik disi zulüm, nedense ya gözardi edilmis ya da yüzeysel bazi ifadelerle geçistirilmistir. Bu yaklasimin, siyasi çikar hesaplari ile yakindan ilgisinin bulundugu ise bir gerçektir.
Bu arastirmada; tarihin çesitli dönemlerinde, bölgedeki yerel yönetimleri ellerinde bulunduran Kürtlerle, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklari arasindaki iliskileri ve cereyan eden bazi hadiseleri irdeleyerek, konuyu gün isigina çikarmaya çalisacagiz. Bildigimiz kadariyla, bir bütün olarak, ilk kez bu çalismayla, Hiristiyanlara yönelik Kürt zulmü, belgesel bir inceleme düzeyinde ele alinmis bulunmaktadir.
Hiç kuskusuz, bu eserde, tarihsel süreç içerisinde meydana gelen, Kürtlerin Hiristiyan (Süryani, Nasturi, Keldani, Ermeni) halklari imha amaçli katliam ve vahsetlerinin çok kisa bir özetinin sunulmus oldugunu, okuyucu elbet de taktir edecektir. Ileride, çok daha kapsamli bir sekilde ve baska tarihi belgelere de dayandirmak suretiyle, konunun karanlikta kalmis yanlarini da aydinliga çikaracagimizi ümit ediyoruz.
KÜRTLER MEZOPOTAMYALI DEGIL
Kürtlerin kökenleri hakkinda bilgi veren çesitli kaynaklar, onlarin Mezopotamyanin asli unsuru olmadiklari noktasinda birlesiyorlar. Bilim adamlari, Kürtlerin ana yurtlari konusunda çesitli tezler ortaya atmislardir. Kürtlerin; Iranin dogusu, Iskandinavya, Hindistan, Kafkasya, Orta Asya, Zagros Daglari vs. gibi yerlerden gelip, Mezopotamyaya yerlestikleri yolunda çesitli iddialar ileri sürülmüstür.2 Tüm bu iddialarin ortak özelligi ise, Kürtlerin Mezopotamyanin yerlileri olmadiklari hususudur. Ancak, son yillarda, siyasi Kürt hareketinin mensuplarinca kaleme alinan kitaplarda; Mezopotamya için, Kürtlerin ana yurdu ifadesi kullanilmakta, Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilerin baska diyarlardan göç edip bu bölgeye geldikleri belirtilmektedir.3 Kürt ideologlarinin sövenist zihniyetini aksettiren bu görüs, bir iddia olmaktan öteye geçemediginden, üzerinde durmaya bile degmez.
Esas itibariyle, siyasi Kürt hareketinin Kürdistan diye tanimladigi Mezopotamya, Süryani, Nasturi ve Keldani toplumlari tarafindan tarih boyunca yurt tutulan cografi bir saha olup, onlarin ana vatanidir. Ermeniler, Araplar, Kürtler, Türkler vd. sonradan gelip bölgeye yerlesmislerdir.4 I.Ö. 192den I.S. 244 yilina kadar, 436 sene devam eden ve baskenti bugünkü Urfa sehri olan bir Süryani Kralliginin varligi da bilinmektedir.5 Daha önceki dönemlerde ise, Mezopotamya ile Dogu ve Güneydogu Anadoluda; Asurlu, Arami, Akkad, Babilli ve Keldanilerin egemen olduklari, tarihi kaynaklarca da sabittir.6 Hatta Selçuklular döneminde de, bölgenin birçok yerlesim biriminde Süryaniler çogunluktaydi. Örnegin, Türk tarihçisi Prof.Dr.Osman Turan, Süryanilerin 13. yüzyil baslarinda bile Urfada ekseriyette oldugunu belirtmektedir.7
ARAP, SELÇUKLU, OSMANLI DÖNEMLERINDE SÜRYANILER
Kürtlerin, bölgedeki Hiristiyan halklara yönelik baski ve zulümlerini irdeleyen ve bu çalismanin da asil konusunu teskil eden bölümlere geçmeden önce, Süryani yazar Yakup Bilgenin, bölgenin siyasi tarihine isik tutucu nitelikte buldugumuz bazi düsüncelerini aktarmakta yarar görmekteyiz:
Müslüman Araplar Yakin Doguya geldikleri zaman, küçük bir azinlik disinda tüm Süryanileri kapsayan ulusal bir kiliseyle karsilastilar Müslüman Araplarin fethiyle birlikte, Yakin Doguda Müslümanlik yayilacakti Müslümanligi kabul eden Süryaniler, kisa zamanda ulusalliklarini kaybediyor, Süryanice yerine Arapça dilini kullaniyor ve Süryani kültürüyle iliskileri kopariyordu Arap etkisinin kaybolmasi ve Selçuklularin Yakin Doguya hakim duruma gelmeleri sonucunda olusan yeni durum, Süryanileri de etkilemisti. Selçuklular, yerli görevlilerini Süryanilerden seçiyorlardi. Bu durum, Süryanilerin düsünsel bir rönesans yaratmalarina zemin hazirlamisti. Süryanice tekrar etkin olmaya basladi. Süryani aydinlari da, tekrar eski Süryani kaynaklarina yöneldiler. Hareket, tarih, siyasi ve dini eserlerle gelisti ve yayildi. Birçok ciltten olusan tarih kitaplari ve ansiklopediler, halkçi kronikler kaleme alindi. Siyasal ve dinsel alanda da birçok eser yazildi. Bu kültürel hareket tüm toplumu etkilemis, topluma büyük bir hareket kazandirmisti. Fakat, bu kültürel gelisme ortami uzun sürmeyecekti. Mogol akinlari ile, tüm Yakin Doguda yasayan halklar, kisa zamanda büyük bir kiyima ugrayacaklardi.
Timurun (1336-1405) XIV. yüzyil sonu ile XV. yüzyilin baslarinda Yakin Doguya yaptigi seferler sonucunda Yukari Mezopotamyanin güney bölgelerinde yasayan Dogu Süryanileri, ulasilmasi güç daglara kaçtilar ve XVI. yüzyila kadar yasamlarini bu dag bölgelerinde geçirdiler. Bati Süryanileri de bu akinlardan çok zarar gördüler. Halk katliama ugruyor, manastir ve kiliseler yikiliyordu. Tüm Süryaniler, bir yüzyildan fazla bir zaman süresince büyük acilarla yasamak zorunda kaldilar. Ortadogudaki bu karmasik ve belirsiz durum, XVI. yüzyila kadar sürdü. XVI. yüzyilla birlikte, bölgeye yeni bir güç yerlesmeye basladi: Osmanlilar.
Osmanli fethi, Arap fethinin tersine, dinsel yani olmayan -veya daha az olan- bir fetihti. Osmanlilarin bölgeye yerlesmesi, o zamana kadar bölgede yasanan kargasa nedeniyle, burada yasayan halklar için önemli bir istikrardi. Gerçi bu durum, tüm reayanin esit haklara sahip olmasini saglamiyordu. Ama, halklar, özgürlük istemedikleri ve onlardan istenen vergi ve haraçlari ödedikleri takdirde, Sultanin topraklarinda yasayabiliyorlardi. Hatta elden geldigince de, can ve mal güvenlikleri Sultan tarafindan saglanmaya çalisiliyordu. Halk, yine vergiler altinda eziliyordu; ama, eskiye oranla tümden yok olmalarini engelleyecekti.8
Bu arada, gayri Müslimlerin mal ve mülklerine el koymayi caiz gören ve bunu kendileri için adeta helal ve ganimet sayan yerel Kürt bey ve agalarinin tehditleri, baskilari, zulümleri, hatta katliam derecesine varan insanlik disi hareketleri, Mezopotamya Hiristiyanlari için, felaketin kapilarini ardina kadar açiyordu. Tabii ki bu durum, Hiristiyan nüfusunu da dogrudan etkiliyordu.
Hollandali sosyolog Martin Van Bruinessenin Kürt-Hiristiyan iliskileri hakkindaki su tespitleri, konunun vahametine dair yeterli bir fikir verir kanisindayiz:
Hiristiyanlar, Kürdistanda nüfusun bugünkünden daha büyük bir bölümünü olusturuyorlardi. Katliamlar, kaçis, gönüllü göç ve Islâmiyeti kabul etme, sayilarini ciddi biçimde azaltti. Kürdistanin degisik bölgelerinde (Siirt, Hakkâri), Kürtçe konusan ve görünüste Müslüman olmus, fakat hâlâ Ermeni veya Nasturiliklerini unutmayan kripto-Hiristiyanlarla karsilastim. Kalan Hiristiyanlar ve Kürt komsulari arasindaki iliskiler genellikle samimiyetten uzaktir. Özellikle Tur Abdinli Bati Suriyeliler (Bati Süryaniler), topraklarini, mallarini ve hatta kizlarini alan Kürt asiret reislerinin vahsi davranislarina maruz kalmislardir.9
KILISELERIN YAGMALANMASI VE KÜRTLER
Tarihsel süreç içerisinde, Kürtlerin Hiristiyan kiliselerini sik sik basarak, tahrip edip, talan ettiklerini, pekçok kaynak yazmaktadir. Bir örnek olarak, Abul Farac adiyla ünlü olan Süryani tarihçisi Bar Hebraeusun meshur Tarih kitabini Süryaniceden Ingilizceye çeviren Ernest A.Wallis Budge, anilan kitabin giris bölümünde, Mar Mattai Manastirina yönelik Kürt saldirilarina iliskin detayli bilgiler vermektedir. Budgenin konu hakkindaki açiklamalarindan su bölümleri naklediyoruz:
Islâmiyetin Mezopotamyada yayilmasindan sonraki devirlerde Mar Mattai Manastirinin tarihine ait malûmatimiz çok azdir. Fakat burasi Yakubiligin (Süryaniligin) mühim bir nüfuz merkezi ve Yakubilerin (Süryanilerin) Araplar tarafindan, daha sonra Mogollar ve vahsi Kürt kabileleri tarafindan baskiya ugradikça iltica ettikleri yer olmaya devam etmisti. Anlasilan, Mar Mattai rahipleri bir müddet izac edilmemisler, sükûn içinde yasadikça binalarini tamir etmisler, manastira giden dik yolun esas yollarina tas dösemisler, kiliseye islemeli perdeler, altin ve gümüsten yapilma mukaddes kablar koymuslar ve buraya sarap, yag vs. depo etmislerdi.
Çok geçmeden manastir, yagma edilmeye deger bir mahiyet almis, bu yüzden Kürtler ile onlarla birlesik olan kabileler manastiri soymuslar ve çirçiplak birakmislardi. Bar Hebraeus bu taarruzlarin birini anlatarak 1262 raddelerinde Kürt süvari ve piyadelerinden mütesekkil bir kuvvetin manastirdaki rahiplerle dört ay kadar harb ettiklerini, manastira girebilmek için duvarlari üzerinde merdivenler kurduklarini, fakat rahiplerin merdivenleri çekerek yaktiklarini, bunun üzerine Kürtlerin arkadaki daga tirmanarak bir kayayi yerinden oynattiklarini ve yuvarladiklarini, bunun duvari delmekle beraber duvara saplanip kaldigini, fakat kayanin parçalanan bir kisminin duvari deldigini ve Kürtlerin buradan içeri girdiklerini nakleder. Rahipler taslar ve oklar atarak düsmani karsilamislar ve düsmani püskürterek duvari tamir etmislerdi. Muharebe esnasinda manastirin sefi Abu Nasr bir gözünü kaybetmis ve birçok rahipler, Kürtlerin attiklari oklarla yaralanmislardi. Fakat manastirlarin ambarlari bosaliyor ve muhasara altindaki rahiplere hariçten hiçbir sey yetismiyordu. Bu yüzden bunlar sulha tâlip olmuslar, Kürtlere kilisenin perdelerini, askilarini ve esyasini vermeyi ve mümkün oldugu kadar altin ve gümüs toplamayi vadetmislerdi. Kürtler, Mogollarin Musul üzerine yürümekte olduklarini haber aldiklarindan teklifi kabul etmisler, bin altin dinar degerindeki kilise esyasini alip gitmislerdi.
Birkaç yil sonra Kürtler Alpefteki Mar Mattai Manastirina mensup on rahibi tuzaga düsürerek bunlari iskenceye ugratmislar, bunlarin birini öldürmüsler, dokuzunu dörtbin zuze, yani yüz altin mukabilinde satmislardi. 1286da Kürtlerden bir alay, Mar Mattai Manastirini istilâ ederek burada dört gün kalmislardi
Manastir 1830da, Kürtler tarafindan taarruza ugrayarak yagma edilmis ve Rabban Matta ile cemaati buradan kovulmuslardi. sarki Hint kumpanyasinin Bombaydaki papazlarindan olan G.P.Badger, 1843 yilinin ilktesrininde (Ekim ayinda) iki gününü burada geçirmis ve Kürtlerin kilise ile manastir binalarina yaptiklari tahribata sahit olmustu. Bina, tamamiyle metruk bir halde idi ve bütün kapilari sökülmüs bulunuyordu. Her halde bu kapilari Kürtler sökmüsler ve bunlari yakarak yemeklerini pisirmislerdi. Rahiplerin hücreleri, harap olmus bir halde idi
1844 sularinda Ravandizin Kürt pasasi, Musul üzerine akin etmis, sehri aldiktan sonra Rabban Hormizdin Al-Kosh ve Mar Mattainin Alpef üzerindeki manastirlarina saldirmisti. Al-Koshta büyük bir kütüphane bulunuyordu. Rahipler buradan bes yüz yazmayi alarak civardaki daglarin inlerinde saklamislar, fakat siddetli yagmurlarin yagmasi üzerine inler su altinda kalmis, sular yazmalari alip götürmüs ve bunlar bir daha ele geçirilememisti. Kürtler manastiri yagma etmisler, kullanamayacaklari seyleri tahrip etmislerdi.
Büyük harb sirasinda Kürtler ile Hamavindler bulduklari her seyi tahrip etmisler, Kudsanisteki yazmalar da ellerinden kurtulamamis, daha sonra Van gölü üzerindeki Urmiyeye gitmisler ve Amerikalilara ait kiliseleri, evleri ve binalari yagma etmisler ve yakmislar, matbaayi tahrip etmisler, harfleri kirip dökmüsler, dizme ve basma makinelerini tahrip ettikten baska mürettiplerin ve makinecilerin odalarini ve esyalarini silip süpürmüslerdi. Amerikali misyonun birçok Süryani yazmalari ile Kudsaniste, yahut bazi hususi sahislarin elinde bulunan yazmalarin kopyalari, Süryanca ile basilan büyük Kitab-i Mukaddesler, Fallaçi gibi Amerikan heyeti tarafindan kurulan matbaada basilan eserleri bulunmakta idi. Bu matbaa Dr.Perkins ile arkadaslari W.R.Stocking, A.L.Holladay, E.Breath, I.L.Merrick, W.Jones, yarbay Stoddard tarafindan 1840da Urmiyede kurulmustu. Bütün bu eserlerle birlikte, Zahriré dhe Bahrâ adli mevkut mecmuanin nüshalari yanmis ve bunlari ele geçirmeye imkân kalmamistir
Kürtlerin akinlari sirasinda kiliselerin içi o derece tahrip olunmustur ki, ziyaretçinin bir neticeye varmasini temin edecek bir heykeltraslik eserine, bir dekorasyon veya bir ziynete rastgelinmiyor 10
CIZRE KÜRT EMIRI BEDIRHAN VE HIRISTIYAN KATLIAMI
Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlarin, 1843 tarihinde, Cizre Kürt Emiri Bedirhan Beyin emsali görülmemis vahsetine maruz kalarak, kendi topraklari üzerinde, Kürtler tarafindan âdeta bir soykirima tâbi tutulduklari, tarihi belgelerle sabittir.
Bedirhan Bey, Cizre Emirligini agabeyi Salih Beyden devraldiktan sonra (1821), uzun süre Osmanli Padisahina bagliligini sürdürdü. Ancak, Osmanli ordusunun 1838 tarihinde Kuzey Suriyeye kadar ilerleyen Misir Valisinin oglu Ibrahim Pasanin kuvvetlerine yenilmesiyle birlikte, Bedirhan Bey de basina buyruk kesilmeye baslar ve ardindan Osmanlidan ayri bir yönetim gerçeklestirmeye yönelir. Bu arada, Kürt asiret reisleri ve beyleriyle iliskilerini gelistirir ve onlari kendi liderligi altinda birlestirmek için yogun bir çalisma içine girer. Bir süre sonra; Mus, Van, Hakkâri ve Bitlisin bazi seyh ve asiret reisleriyle ittifakini tesis eder.11
Kürt yazar Dr.Celilê Celil, bu hususta sunlari söyler:
Bu Kürt önderleri Türkiyeye karsi ortak bir isyan çikarmak, Kürdistani kurtarmak ve farkli bir bagimsiz devlet kurmak için bir kutsal birlik olusturdular. Kutsal birlige Mustafa Bey, Dervis Bey, Han Mahmut, Hakkâriden Nurullah Bey ve Fetah Bey, Hizan (Bitlis)dan Halit Bey, Mustan serif Bey, Kars bölgesindeki Kürt kabilelerinin reisi Kör Hüseyin Bey katilmislardir. Onlarin basinda Bedirhan Bey vardi Askeri-politik ve sosyo-ekonomik durum düzenlendikten, Kürt asiret önderlerinin birligini olusturduktan sonra Bedirhan Bey, kendisinin baskani olacagi bagimsiz bir Kürt devletinin kurulma zamaninin geldigine karar vermistir. Bunun kaniti olarak kendi adina sikkeler bastirtmistir. Kürt tarihçi Alaaddin Succadinin tanikligina göre, sikkenin ön yüzünde Emiri Bohtan Bedirhan, arka yüzünde ise Hicri 1258 yili12 yazmaktadir.13 Bedirhan Bey, devletin baskenti olarak, bayraginin dalgalandigi Cezire (Cizre) sehrini ilân etmistir. Kürt önderler, Bedirhan Beyin yandaslari yeni devleti desteklemis ve savunmuslardir. Böylece Bedirhan Bey, ciddi, politik öneme sahip bagimsiz bir Kürt Emirligini kurmustur.14
Buraya kadar hersey normal. Asil sorun, iste bu tarihten (1842) sonra baslayacaktir. Zira, emirligini ilân ederek, adina para bastirip, câmilerde adina hutbe okutmaya baslayan Bedirhan Beyin, din konusunda bir asimilasyon politikasi güttügünü kanitlayan Ermeni kaynaklari vardir. Bedirhan Bey, kendisini Türk egemenliginden kurtulmus bölgelerin manevi reisi sayiyordu.15
Kutsal birligini saglam temeller üzerine oturttuktan sonra, artik Bedirhan Bey için bölgedeki Hiristiyan halklara karsi, Kürtleri kutsal savasa sürükleme dönemi baslayacakti.
Nitekim çok geçmeden, gerçek yüzünü göstermeye baslayan Bedirhan Bey, bir yandan Süryani, Nasturi, Keldani, hatta Ermeni Hiristiyanlara yaptigi çagrida; Osmanli yönetimine ödemekte olduklari vergilerin, birkaç kat da artirilarak, bundan böyle artik kendisine ödenmesini talep ediyor, diger yandan da onlari yurtlarindan uzaklastirip, mallarina el koyarak topraklarini ele geçirmenin yollarini ariyordu. Amaç buydu ve vergi sadece bir bahaneydi.
Binbir güçlükle hayatlarini idâme ettirmeye çalisan Süryani, Nasturi ve diger gayri Müslim unsurlarin, Bedirhan Beyin öne sürdügü bu agir kosullari kabule yanasmalari mümkün degildi. Bu sebeple, Bedirhana red cevabi verdiler.
Zaten firsat kollayan Bedirhan Bey, yönetimi altindaki tüm Müslüman Kürtleri, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilere karsi, kutsal savasa çagirip, onlari katletme ve yok etme emrini verdi
Bundan sonrasini, tarihi belgelere ve kaynaklara dayali olarak, kisaca özetlemeye çalisacagiz.
Bedirhan Beyin Hiristiyan halklara yönelik vahsiyane katliamina iliskin bilgilere, Kürt kaynaklarinda da rastlayabiliyoruz. Kürt yazarlari ve tarihçileri de Bedirhan Beyin uyguladigi bu soykirimi itiraf etmektedirler.
Kürt tarihçisi M.Emin Zeki, bu konuda söyle der:
Bedirhan Beyin egemen oldugu Botan bölgesinde yasayan Nasturiler, öteden beri ödemekte olduklari vergiyi ödemeyerek, ayaklandilar. Bedirhan Bey, bunlarin üzerine asker göndererek yola getirmek zorunda kaldi. Nasturiler çok kayip verdi, zarara ugradilar."16
Kürt yazari Dr.Celilê Celil de konu hakkinda sunlari itiraf eder:
..Kürt birlikleri Asurlulara saldirmis ve bir katliama girismislerdi. Sonuçta birkaç bin Asurlu öldürülmüs, köyleri yakilmis ve yagmalanmistir Asurlulara karsi girisilen ikinci katliam, bu kez Thuma bölgesi halkina, 1846 yilinda oldu. Mar simun Urmiyeye kaçarak güçlükle kurtuldu..17
Kürt yazari M.Kalman ise, bazi yazarlara göre vergi vermedikleri gerekçesiyle kirimdan geçirilen Nasturi ve Süryanilerin imhasini, su sözü ile âdeta onaylamaktadir:
Kürt beylerine vergisini, askerini veren topluluklarla kim niçin çatissin ki.18
M.Kalman sunlari da ekler:
Hiristiyan topluluklarin, 1838 Tanzimat Fermanindan sonra imparatorlukta, haklari genislemisti.. Misyonerler Kürdistanda Hiristiyanligi yaymak istemekteydiler.. Asurlular da Hiristiyanligin yayginlastirilmasi ugruna yapilan çalismalari kendi milliyet çikarlarina dönüstürmeye çalismaktaydilar. Tabii ki bu tür anlayislar bölgedeki Yezidi ve Müslümanlarin hosuna gitmiyordu.19
Bu satirlardan, Kürtler tarafindan Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara uygulanan katliamin nedeninin, sadece vergi konusu olmadigi, çok açik olarak anlasiliyor.
Nitekim M.Kalman, biraz sonra baklayi agzindan çikariyor ve gerçegi açikça itiraf ediyor:
Nurullah ve Bedirhan Beyler, Asurlularin Batililarca sözde savunulmalari karsisinda onlarin bölgede etkin olmamalari için Asurlulara saldirirlar. Birçok kisiyi katlederler. Köyleri yakilir ve talan edilir. Asurlularin, Bedirhana vergi vermeyi reddetmeleri de saldirinin nedenlerinden biridir.20
Demek ki, Hiristiyan katliaminin nedeni vergi degil, bagnaz Müslüman Kürtlerin, Hiristiyanlik inancina olan tahammülsüzlükleridir.
Hemen burada, Ingiliz yazar William Eagletonun su dikkat çekici ve oldukça da anlamli sözlerini nakletmek istiyoruz:
Bedirhan, 1843 ve 1846 yillarinda, güçlerinin artmasindan ve kendi kendilerini yönetebilecek duruma gelip baslarina buyruk olmalarindan korktugu Hiristiyan Asurlulara (Nasturilere) karsi, kiyim ve yagma hareketine giristi. Bedirhan için, kendi memleketinin içinde yasayan Asurlularin böylesine güçlenmelerine tahammül etmek olanaksizdi. Bu yüzden on bin Asurlu öldürüldü. Bedirhan, bir feodal asiretçi lider oldugu halde, Kürt milliyetçiliginin özlemlerini dile getiriyordu.21
10.000 (onbin)den fazla Nasturi, Keldani ve Süryani Hiristiyanin, Bedirhanin komutasindaki Kürtler tarafindan öldürüldügünü, pekçok kaynak teyit etmektedir.
Kürt yazarlari ise nedense bu vahsetin kurbanlarinin sayisini hep gizli tutarlar. Örnegin M.Kalman, yukarida yer verdigimiz sözlerinde; bu soykirimi, birçok kisiyi katlederler diyerek basit bir vaka seklinde görüp, gerçegi saklamaya çalismaktadir.
Ermeni yazar Garo Sasuni ise, Bedirhana dair görüslerini söyle ifade eder:
Cezire (Cizre) emirlerinden bazilarinin isimlerinin eskiyaya çikmis oldugu dogrudur. Bedirhanin sert, kirici, baskesici oldugu da dogrudur.. Çulamerk (Hakkâri)de yari bagimsiz bir Süryani bölgesi mevcuttu.. Bedirhanla ayni zamanda, yakin veya uzaktan ailevi baglari da olan Cezire, Zaho, Hakkâri ve Amadiye pasaliklari onun müttefikleri oldular. Bu güçler etrafinda toplandiktan sonra Bedirhan Bey, dikkatini Çulamerk (Hakkâri) ve daha kuzeye düsen bagimsiz Süryani kalelerine yöneltti. Bu kaleler daha önceleri Hakkâri Emirine karsi direnebilmislerdi. Ellerindeki muhkem kalelere güvenmekte olan Süryaniler, taviz vermeye yanasmadilar. Böylece Bedirhan, Süryanilere karsi kuvvete basvurdu. Bedirhan muvaffak oldu. Çulamerki isgal etti, çok sayida Süryani öldürüldü, (Raffi, Bati Ermenistan kitabinda, öldürülen Süryanilerin sayisini 10.000 olarak verir.) birçoklarini ise Islâmligi kabule zorladi ve bazilarini da ordusuna katti.22
Alman yazar Karl May (1842-1912), Durchs Wilde Kurdistan isimli kitabinda; Kürtlerin Lizan köyünde gerçeklestirdikleri vahsete iliskin olarak, yöreyi ziyaret eden Chodihe, Hiristiyan bir kadinin söylediklerini söyle aktarir:
Bedirhan Bey, Zeynel Bey, Nurullah Bey ve Abdüssamet Beyi duydun mu? Onlar Hiristiyanlarin katilidir. O Kürt canavarlar bize her taraftan saldirdilar. Evlerimizi ve bahçelerimizi yaktilar, ürünlerimizi yok ettiler, ibadet yerlerimizi yiktilar ve kocalarimiz ile ogullarimizi öldürdüler. Zapin suyuna suçsuz kurbanlarin kani akti. Ülkemizdeki tepeler ile ovalar, köylerimizi yok eden atesin kizginligindan isildiyordu!
Biliyorum; çok feci birsey olmali!
Feci mi? Ah, Chodih, feci kelimesi çok az gelir. Sana öyle seyler anlatabilirim ki kalbin parçalanir. Kaya duvari olan dagi görüyor musun? Orda. Lizanin halki oraya kaçmisti. Çünkü asagidan saldiriya ugramayacaklarini düsünüyorlardi herhalde. Ama yanlarina çok az su ve yiyecek almislardi. Aç kalmamak için Bedirhan Beye teslim oldular. Onlara, silahlarini biraktiklari takdirde, hayatlarini ve özgürlüklerini geri verecegine dair söz vermisti. Ama ondan sonra sözünde durmadi ve hepsini öldürttü. Binden fazla Keldaniden sadece bir tanesi, dagda olup bitenleri anlatmak için, kurtulmustu.23
E.Soane, Süryanilere karsi yapilan katliamlarla ilgili olaylardan bahsederken, bütün suçu sadece Kürtlere yükler. E.Soane, Hakkâri Beyi Nurullah Bey ile Süryaniler arasinda kabile düsmanligi oldugunu da belirtir.24
Minorsky, Adamov, Wigram gibi ünlü yazarlar da; Bedirhan ve Nurullah Beyin Hakkâri Nasturileri üzerinde giristikleri baski ve haraca kesme hareketlerinden bahsederler.25
Hollandali ünlü sosyolog Martin Van Bruinessen ise bu konuyla ilgili olarak su hususlara deginir:
1843te Tiyarideki Nasturiler ilk defa, Bedirhanin ortagi olan Hakkâri Beyine yillik vergilerini vermeyi reddedince bölgeye asiret birlikleri yollandi ve birçok Nasturi katledildi. Katliam, sonra baska bir bölgede tekrarlandi. Ünlü Arkeolog ve Konsolos Layard, katliama misyonerlerin tahriklerinin sebep olabilecegini belirtirken, katliamin bütün sorumlulugunu dogrudan Bedirhana ve dolayli olarak, emir üzerinde büyük bir etkiye sahip, fanatik Hiristiyan karsiti bir seyhe yüklüyordu. Söz konusu seyh, büyük ihtimalle, 1880 isyanini yöneten Ubeydullahin babasi Seyid Tahaydi. Bu seyhin, gezintiye çiktiginda, Hiristiyanlarin inançsiz bakislarindan korunmak için peçe taktigina dair söylentiler vardir.26
Süryani, Nasturi ve Keldanilere yönelik katliami kiskirtmada, isyan için her zaman nedenler aramis olan fanatik Kürt seyhleri de önemli bir rol oynamislardir. Osmanli ve Iran arasindaki siniri belirleme komisyonunda Rusyanin temsilcisi olan, Bedirhan Beyin kabilesini ve Süryanilerin katliamindan sonraki yillarda yöreyi gezen M.Gamazov, Süryaniler ve Kürtler arasindaki düsmanligin körüklenmesinde Gurandest kentinden seyh Abdülazizin küçümsenemeyecek önemde bir rol oynadigini belirtmistir.27
Bedirhan Beyin, Süryanilere karsi baslattigi katliam öncesinde, Kürtleri Hiristiyanlar aleyhinde tahrike sevketmek için, Kürtler arasinda önemli bir konuma sahip bulunan ve seyh denilen din adamlarindan yararlandigi ve onlarla ittifak kurdugunu Kürt kaynaklari da teyit etmektedirler. Celadet Bedirhan, Bletch Chirguh müstear adiyla yazdigi kitapta, dedesi Bedirhan Beyin söz konusu seyh danismanlarindan Musullu seyh Muhammed ile Zaholu seyh Yusufun isimlerini zikretmektedir.28
Osmanli arsivlerindeki belgelerde ise, Bedirhanin Naksibendi Tarikatindan oldugu belirtilmektedir.29
Bedirhanin, Süryani, Nasturi, Keldani katliamina iliskin fermaninin gerçek nedeni üzerindeki esrar perdesi, böylece aralanmis oluyor.
Bedirhanin Hiristiyan halklara yönelik imha hareketinin asil nedeninin dini bagnazliktan kaynaklandigi gayet açiktir.
Kürt yazarlar disinda, Türk yazarlar da; Bedirhanin Nasturiler üzerine yürüyerek bunlardan onbinlercesini katlettigini çok açik bir sekilde yazmaktadirlar.30
Osmanli dönemine ait T.C. Basbakanlik arsivinde, Bedirhanin Süryani, Nasturi ve Keldanilere karsi giristigi katliama iliskin yüzlerce belgenin mevcut bulundugu bilinmektedir.
Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyan katliamini konu alan söz konusu belgelerden bir kaçina, burada yer vermeyi çok yerinde buluyoruz. Söz konusu belgeler, Kürtlerin barbarligini ve zalimligini, hiçbir kuskuya yer birakmayacak sekilde ortaya sermektedir.
Bedirhan Beyin, Nasturi Patrigi Mar semunun akraba ve talûkatina karsi giristigi kanli harekâtin ayrintilarini su belgede görmek mümkündür:31
"Bohtan Emiri Bedirhan Beyden Musul Valisine gelen yazida, Kürt daglarinda bulunan Nasturi taifesi üzerine onbin kadar tüfekli asker gönderip Artusi denilen Kürt taifesi ile Ismail Pasa, Tatar Aga ve Hakkâri Emirinin yardimlarini temin edecegi anlasilmaktadir. Bedirhan Bey, Nasturileri zaptetmek için Ismail Pasanin da yardimini rica etmis, kendisine sekizyüz kadar asker gönderilmistir. Amadiyeli Ismail Pasanin bu kadar asker göndermesinin iki sebebi olabilir. Biri, Bedirhan Bey, Nasturiler üzerinde muvaffak olduktan sonra, geçen defa birçok zorluklarla azledilen Ismail Pasanin tekrar Amadiye Valiligine tayinini temin etmek, digeri de Ismail Pasanin Nasturilerden alinacak yagma ve ganimetlerden hisse almak düsüncesidir.
Her ne ise, askerler Deyir denilen yeri bastiktan sonra, daglar arasindaki nice nice köyleri yagma edip yakmislardir. Bilhassa Bindesbido ismindeki köyden aldiklari mal, esya ve kitaplari götürmüs, kiliseyi tahrip etmislerdir. Ahaliye zulüm ve iskence yapilmis, birkaç yüz kisi Cizre beyi (Bedirhan Bey) tarafindan esir gibi satilmak üzere götürülmüstür. Mar semun denilen patriklerinin anasini, oglunu da böyle yapacagiz diyerek, Diz köyünde iki parça edip ölüsünü Zap nehrine atmislardir.
Bu sirada patrik kaçarak onsekiz gün evvel kardesi, katibi ve üç-dört hizmetkâriyle Musula gelip Ingiliz Konsolos Vekilinin evine siginmis, sonra Musul Valisine giderek alinan esirlerin serbest birakilmasini rica etmistir. Vali, gerek kendisinin ve gerek Nasturi taifesinin kendisine teslim olmadiklari takdirde haklarinda hiçbir muamele yapilamayacagini söylemis, patrik buna razi olmustur. Haklarinda yapilan kötü muamelenin, Erzurum Valisinin emriyle oldugunu beyan etmisse de Musul Valisi bu hususta bir fikir ve hükmü olamayacagini ifade etmistir. Patrik, keyfiyeti hükümete arz niyetinde bulundugunu, hepsinden evvel kendilerine menfur ve mekruh olan esir alma ve satma isinin halledilmesi, yagma ve zaptedilen mal ve esyanin iadesi ve Bedirhan Bey askerinin memleketlerinden geri çekilmesi keyfiyetlerinin en basta gelen arz ve istekleri oldugunu ifade etmistir. (Belge-1)
Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara yönelik Kürt saldirilari, Hiristiyan aleminde büyük bir nefrete yol açti.
Martin Van Bruinessen, bunu, su sözlerle ifade ediyor:
Katliamlar Avrupada dehset çigliklariyla karsilandi. Ingiliz ve Fransizlar, Osmanli Hükümetini Bedirhani cezalandirmaya zorladilar.32
Bedirhan Beyin katliam hareketi üzerine, Dahiliye Nazirligi (Içisleri Bakanligi)ndan Anadolu Ordusu Müsirligine 27 Cemaziyülevvel 1262 (1846) ve 27 Zilkade 1262 (1846) tarihlerinde yazilan, bu arada Diyarbekir, Sivas, Musul Valiliklerine, Musulda bulunan memur-u mahsus Nazim Efendiye de bildirilen emirlerde; Cizre Mütesellimi (Kaymakami) Bedirhan Beyin on binden fazla Kürt askeriyle Hakkâri Sancagindaki Nasturi reayasindan Tuhub ve Tiyar asiretleri üzerine hareket ve hücumla bir hayli nüfusun katil ve idamina cüret ettikleri ve icap eden tedbirlerin alinmasi bildirilmistir.33
Kürtlerin, Süryani, Nasturi ve Keldanilere yönelik imha hareketinin ardindan, Hükümet güçlerinin Bedirhani tedip etmesi üzerine, Nasturi Patrigi Mar semun, Osmanli Padisahina sundugu ve asli Arapça olan mektubunda, hem sükranlarini sunmakta, hem de kendilerinin Kürtlere karsi korunmalarini talep etmektedir.
Nasturi Patrigi Mar Semunun Osmanli Padisahina gönderdigi Arapça mektubun Türkçe çevirisi su sekildedir:34
Devlet-i Âliye ile Hakaninin yüksek kapisina farz olan dualardan sonra arzimizdir: Dünyayi yaratan Allah, Devlet-i Âliyenin devamini saglasin. Malûmdur ki ben fakir, Anbariye nahiyesinden Musula siginmis ve Devlet-i Âliyenin rahmü sefkatina mazhar olmusumdur. Musul Valileri de birbiri ardi sira bana saygi ve ikramda bulunmuslardir. simdi hamdolsun, Padisahimizin sâyesinde, dagilip yurtlarindan ayrilmis olan Nasturilerin çogu yerlerine dönüp köylerinde iç rahatligiyla oturmaktadirlar. Çiftlerini sürüyor, yurtlarini emniyet içinde imar ediyorlar. Kiliselerimiz simdi haraptir. Kilisesiz ve papazsiz halk inzibattan çikar, kendilerinden sekavet sadir olur. Ben fakirin maksadi, o taraflara gidip onlarin papazlarini seçmek, tayin etmek, daglarda henüz serseriyâne dolasanlari toplamak, köylerini imar etmektir. Amma devletin izni olmadikça Anbariyeye dönemem, harap olup izleri bile kalmayan yerleri imar edemem. simdiki halde devletin büyük kapisindan ricamiz, biz kullarina minnet ve ihsan ile yurduma dönebilmekligim için Musul Valisine lâzim gelen emir ve müsaadeyi bahsetmesidir. Devlet-i Âliyeden gizli degildir ki Anbariyenin sancaklari, eski zamandan beri Kürt beylerinden baska kimsenin elinde degildir. Kimi zaman Erzurum Valisi, kimi zaman da Musul Valisi bu topraklar üzerinde idare tasarrufu iddiasinda bulunurlardi. Bu diyarin bakimsizligina, basibosluguna baslica sebep bu iddialardir. Biz simdi, devletten bizi bu iki vezirden birinin idare ve tasarrufu altinda tutmasini çok istiyoruz ki ne yapacagimizi bilelim. sayet Devlet-i Âliye hayrimizi, selâmetimizi ve ülkemizin imarini istiyorsa, bizi Musul Valisinin emir ve tasarrufuna vermelidir. Çünkü Erzurum bize uzaktir, oraya gidebilmemiz güçtür. Musul ise yakindir, yolu da düzdür. Kürtlere karsi korunmamizi Musul Valileri pekâlâ temin edebilirler.
Devletçe malûmdur ki, eski halifeler, geçmis padisahlar tarafindan babalarimiza verilmis eski fermanlarimiz vardi. Kürtlerin basimiza getirdikleri felâketler sirasinda diger birçok evrakimiz gibi bu fermanlar da yok olmustur. Biz Nasturiler, bütün Hiristiyanlardan evvel Müslümanlara reaya olmus bir milletiz. Ben patrikleri sifatiyla, Devlet-i Âliyeden bana ve emrimdeki Matran (Papaz)lara beratlarimizin verilmesini rica ediyorum. Efendimiz Sultanin hizmetkâri oldugumu bilerek ömürlerinin devamina, hasimlarinin kahrina ve her düsmanina muzaffer olmasina dualar ederim. Âmin sümme âmin. 7 Cemaziyelâhir 1262 (1846).
Devlet-i Âliyenin duacilari
Mar Semun
Nasturi Milleti Patriki"(Belge-2)
Bu arada, Musuldaki Ingiliz ve Fransiz Konsoloslari tarafindan, kendi Elçiliklerine ve oradan Osmanli Hükümetine intikal eden sikâyetnameler de gittikçe artmaktadir.Nitekim, Musul Ingiliz Konsolosunun Istanbuldaki Ingiliz Elçisine yazdigi 19 Eylül 1846 tarihli raporda, söyle denilmektedir:35
Evvelce Hakkâri Mütesellimi Nurullah Beye bagli iken, sonradan onun tarafindan Bedirhan Beye birakilan Tuhup Nasturilerinin, Tiyar olayindan daha siddetli bir surette, katliama maruz kalacaklarini haber veriyorum. Bedirhan Beyin, artik esir alikoymayip, kadin ve çoluk-çocugu tamamiyle idam edecegini Nasturiler haber almislardir. Bedirhan Bey, simdi askerini toplamakta, kalelerine erzak yigmaktadir. (Nasturiler, bunu yanlis anlamislardir. Bedirhan Bey bu hazirliklari, onlara saldirmak için degil, Hükümetin kendisine karsi almakta oldugu askeri tedbirden korkarak yapmaktadir.) Hiristiyanlar, korku ve telâs içinde, Iran topraklarina siginma hazirligindadirlar. Evvelâ, Tayyar Pasanin himayesini istemek üzere, iki rahiple bir kocabasi Musula göndermislerse de, bunlar yolda ya öldürülmüsler veyahut Pervari denilen yerden geçemeyerek, geri dönmüslerdir. Tiyar olayinda nam veren Abdüssamed Bey, Nasturileri kendi bölgelerinde bogazlamaktadir. Yakinda yedi kisiyi burada öldürmüslerdir.
Bu defa, etraf beylerin cümlesi müttefik bulunmakla, Nasturiler aleyhinde tasarlanan taarruz, evvelkinden daha mühim olacaktir. Saldiriya katilacak beylerin baslicalari Bedirhan, Nurullah ve Abdüssamed Beylerdir. Kürt beyleri, aralarinda anlasmazlarsa, kendilerine göre evliyâdan sayilan Musullu seyh Muhammed ve Zaholu seyh Yusuf, bütün Kürtlere, aralarindaki geçimsizlikleri unutarak, Hiristiyanlari yok etmek için, Bedirhan Beyin etrafinda toplanmalarini, sonra yine kendi davalarina bakmalarini tenbih etmislerdir. Abdüssamed Bey, Hiristiyanlar arasinda fesat çiktigini isitmis, bunun üzerine Tayyar Pasa hazretleri, Musullu seyh Muhammedi, sulhu iade maksadiyla, Pervariye göndermis, seyhin bu hareketi ziyadesiyle çirkin görünmüstür.
Kürtler, dagli Hiristiyanlar aleyhinde her türlü zulüm ve kötü muameleye baslamislardir. Maruz kaldiklari zarar ve ziyan dolayisiyle, Devlet-i Âliye, Tiyarlilarin vergilerinin affedilecegini vadeyledigi halde, Nasturiler, bu yil iki defa Bedirhan Beye, bir defa da Nurullah Beye cizye ödemeye mecbur olmuslardir. Bundan baska, etraftaki vahsi kabilelerin saldirilari memlekette bir sey birakmamistir. Tayyar Pasa hazretleri, olup bitenleri haber alinca, Bedirhan Beye bir emir göndererek, Hiristiyanlara zulümde bulunulmasini menetmis, kardesi de kendi dairesinden Ahmet Beyi gönderip, Hiristiyanlardan, velev bir kisiye de olsa tecavüzde bulunmalarinin sorumlulugu mucip olacagini, seyh Muhammedin derhal Musula dönmesini bildirmistir. Ahmet Bey, köyleri gezerek halkin halini görmüs, Mar semunun etrafindaki Hiristiyanlari, korkmadan, hallerini bildirmeye isteklendirmistir. Bütün Nasturi nahiyeleri, Hakkâri beylerinin taraflisi farz edilmekte ise de, bir kismi yine Bedirhan Beyin elindedir ve Erzurum Eyaletine bagli sayilmaktadir. Hakkâri ile Erzurum arasindaki birkaç dag silsilesinde Nasturilerin en büyük düsmanlarinin oturmasi, yolun uzun, güçlükler ve tehlikelerle dolu bulunmasi gibi haller, saldiriya ugradiklarinda Erzurumdan imdat istemelerine mânidir. Musul ile münasebetleri daimidir. Dört-bes günde mahsullerini oraya götürebildikleri gibi, icabi halinde, Musul Valisi de buraya kolaylikla asker göndermek ve sair çesit yardimda bulunmak imkânina sahiptir. Nasturilerin hayat ve bekalari, asayis içinde bulunmalari, memleketlerinin Musula bagli olmasiyla kabildir.
Abdüssamed Beyle, yukarida isimleri yazilan iki seyhin fikir ve emellerinde bulunanlar bu bölgeden uzaklastirilmali, Bedirhan Bey de, istiklâl mevkiinde (basibos) birakilmamalidir. Hükümet-i Seniyye, Bedirhan Beyin kuruntuya dayanan kudret ve kuvvetine aldanarak, kendisine bazi mertebe müsaade ile muamele etmektedir. Bedirhan Beyin aleyhtari ve düsmani pek çoktur. seyhler buradan uzaklastirilir, Bünyanis (Pinyanis), Zibari ve sair Kürt asiretleri Hükümetçe ele alinirsa, bunlar Bedirhan Beyi bu daglardan pek çabuk kaçirirlar. Tuhup, Cilo ve Baz Nasturilerinin elinde birkaç bin tüfek vardir. Bu tenkil hareketinde onlardan da istifade edilebilir. Tayyar Pasa hazretleri, bayramdan sonra Cizreye kadar devre çikmak niyetindedir. Maiyetinde bir hayli asker bulunacagindan, Bedirhan Beyin ne Nasturiler aleyhinde bir harekette bulunmasi, ne de Han Mahmuta yardim etmesi umulamaz. (Belge-3)
Bu rapor üzerine, Istanbuldaki Ingiliz Elçisi, keyfiyeti Londraya bildirmis, aldigi cevap üzerine, Musuldaki Ingiliz Konsolosuna su talimati vermistir:36
Nasturi taifesi ve umumiyetle Devlet-i Âliye tabiiyetinde bulunan Hiristiyan reaya hakkinda Lord Bravn tarafindan gönderilen bir kita talimat aldim. Ingiltere Devleti, Nasturiler hakkinda Devlet-i Âliyeye olan maruzatimi begenmistir. Nasturilerin iyi ve emin bir halde bulunmalarini Ingiltere Devletinin istemesi, onlarin yalniz Hiristiyan olduklari için degildir. Belki bu, Devlet-i Âliyenin siyasi menfaati ile münasebeti bulundugu içindir. Devlet-i Âliyeye karsi Ingilterenin yol gösterisi ve ögüdü, Nasturilerin islâh-i halleri ve derhal korunmalari hususunu pek iltizam edercesine ismarlar ve yapilmasini isterim. (Belge-4)
Musuldaki Fransiz Konsolosunun, 20 Eylül 1846 tarihli raporunda da su hususlar yer almaktadir:37
Bedirhan Beyin idaresinde bulunan Tiyar kazasinda üç yil evvel meydana gelen olay benzerinin meydana gelmek üzere oldugunu, halkin tahminlerine göre, bu defaki zulüm ve öldürme hadisesinin, simdiye kadar, biçare Nasturilerin defalarca ugradiklari belâlarin hepsinden üstün olacagini tarafiniza bildiririm. Bedirhan Beyin istedigi çok büyük parayi Nasturiler vermeye muktedir olmadiklarindan, üzerlerine yürümeye niyet etmis, onlara karsi büyük tehditleri vaki olmustur. Bedirhan Beyin dediginden kalmayacagi bilinmektedir. Bu defa, ne kadin, ne çocuk, ne de yasa, basa merhamet etmeyecektir. Musul Valisine, kendisi hakkinda sikayette bulunduklari takdirde, hemen üzerlerine yürüyecegini ve Mösyö Istionisin memuriyetini ima ile, bu sefer artik hiçbir konsolosun, gazebini teskine muktedir olamayacagini ilân etmistir.
Hükümet-i Seniyye, birkaç yildir Kürt asilerini terbiye etmeye çalismisken, hepsinin kuvvetlisi olan Bedirhan Bey hakkinda hâlâ bir tedbire basvurulmamasi gariptir. Hatta, Devlet-i Âliyenin bu tereddüdü korkuya hamledilmektedir. Bedirhan Bey ise, bu halden istifade ederek, Hükümetin kuvvetini hiçe sayip, kendisine bagli olan Kürtler üzerindeki kuvvet ve nüfuzunu çogaltmaktadir. simdiye kadar bagimsiz olan Kürt beylerini Hükümetin zorla itaat altina alacagini Istanbul gazetelerinde okumustum. Ismail Pasanin idaresinde tasarlanan hareketin, Bedirhan Beyi de kavrami içine almasini arzu ederim. Fakat Ismail Pasanin maiyetindeki askerin kifayetsizligi, hayirli bir netice alinmasina mâni olacagi gibi, eski Sadrazam merhum Resit Pasanin sevkettigi, talim görmüs, yeteri derecedeki asker, Bedirhan Beyin önünde iki defa geri çekilmeye mecbur kalmisti. Musuldaki yetersiz askerle Valinin bir is görebilmesi, elim haberler geldiginde, Nasturilerin imdadina yetisip, onlari cellatlarin elinden kurtarmasi mümkün olamaz. Bu mesele, insaf ve insaniyete dayanmaktadir. Hükümetin bu babda acele ve yeteri derecede tesirli tedbirler almasi, daha vakti iken, mesuliyeti kendisine ait olan bu kan dökümü olayini önlemeye çalismasi elzemdir. (Belge-5)
Fransiz Elçisi, bu rapor üzerine Hariciye Naziri (Disisleri Bakani)na iletilmek üzere, Elçilik Bas Tercümani Mösyö Loksroiya, 3 Kasim 1846da, su talimati vermistir:38
Musuldan aldigim haberlerin, Hariciye Naziri devletlû Efendi hazretlerine bildirilmesini size havale etmek, benim için elim bir vazife olmustur. Bedirhan Beyin, son olarak Nasturiler aleyhindeki tehditleri vahim manzaralarla sonuçlanmis, Çal, Sinanci ve Çopi kazalari bir kitâl ve tahrip meydani haline gelmistir. 1846 yilinin kötülükleri, 1843 yilindakileri geçmistir. Bedirhan Beyin kötü hareketlerinin, Musul Valisi hazretlerinin yatistirici çalismalari neticesinde önlenmesi ümidini, devletlû Ali Efendi hazretleri, daha geçenlerde, size söylemis ve bu tesebbüsün Nasturiler üzerine çevrilmis olan beliyeyi, görüsme ve nasihat yollariyla uzaklastirip, ortadan kaldiracagina inanilmis ve bu kâfi bir tedbir sayilmisti. Bu ümide güvenmezdim. Hatta Sadrazam ve devletlû Ali Efendi hazretleriyle görüsmenizde vaziyet, devletin san ve itibarinin, menfaatlarinin muhafazasi bakimindan, isin yumusaklikla degil, zor kullanmak suretiyle bastirilmasi lüzumunu ortaya koymaktaydi. Benim maksadim da, bunlari Hükümet mesullerine anlatmakti. Ne yazik ki, olaylar tasavvurlarini isbat eylemistir. Bu islerin mesuliyetini, olusundan benim gibi müteessif oldugunu bildigim Osmanli Hükümetine yüklemek söyle dursun, aksine olarak, Musul Valisinin iyi niyetlerinden dolayi kendisine son derece mütesekkirim.
Ancak, bugünkü olaylari örtmeye, artik iyi niyet kifayet etmeyecektir. Memleket içerisinde bas gösteren hunharligin hesabini, Hükümeti idare edenlerden sormakta olan Avrupa Hiristiyan milletlerinin isteklerine, neticesi müspet icraat ile cevap vermek icap etmektedir. Birkaç gün evvel, Bedirhan Beyin vücudu, Osmanli Hükümeti için bir noksanlik idi. Bugün ise, Bedirhanin ortada durmasi, devlet için bir utanç sebebidir. Öyle bir utanç ki, buna bagli bulundugu devletin sanini lekeleyen, onun nüfuzunu saymayan bir mahkûm sebep olmaktadir. Artik onun kirli vücudundan Kürdistani temizlemek lâzim gelmektedir. Adi bile birgün unutulup gidecektir. Maruzatta bulundugum zevatin da, düsündüklerime inanmis ve uymus olduklarini kesinlikle bildigim için, sert ifadeden çekinmedim. Bu talimatin bir suretini devletlû Ali Efendi hazretlerine teslim etmenizi rica ederim." (Belge-6)
Bu ve benzeri tepkiler üzerine, Osmanli Hükümeti tarafindan Müsir Osman Pasa komutasinda Cizreye güçlü bir ordu gönderildi. Kisa sürede maglup olan Bedirhan, 20 Temmuz 1847de teslim oldu ve müttefikleri ile beraber Istanbula getirildi, oradan da Giritin Kandiye sehrine sürgün edildi. Bedirhan, 8 yil Giritte kaldiktan sonra, Istanbula, oradan da sama yerlesmis, 1870 tarihinde samda ölmüstür.39
Bedirhan harekâtinin nihayet bulmasi, bölgede emniyet ve asayisin temin edilmesi üzerine, bölgede idari ve adli teskilâta ve Tanzimat-i Hayriyenin tatbikatina baslanilmistir. Bu gelismeler, yabancilari da memnun etmistir. Bir örnek olarak, Istanbuldaki Ingiliz Elçisi Lord Cowley, 26 Temmuz 1847 tarihli asagidaki tezkereyi Osmanli Hariciye Nezareti(Disisleri Bakanligi) ne gönderip, Ingiliz Hükümetinin memnuniyetini bildirmistir :40
Ingiltere Elçisi, Osmanli ordusunun Bedirhan beye karsi kazandigi galebeden dolayi en içten tebriklerini arzeder. Elçi, Osmanli Hükümetini bugünkü harekâtina mecbur eden insani sebepleri, alinan tedbirleri, Padisah hazretlerinin takdirlerini kazanan âdil ve merhametli fikirleri lâyikiyle takdir etmektedir. Elçiligimizin memuriyet dairesi dahilinde birtakim mezalim ve diger kötü olaylarin def ve meni için bunca övünülecek çalismalar yapilmis, Hiristiyan ve günahsiz ölülerin intikami alinmistir. Elçi, tahsin ve sitayis ettigi insaniyet yararina ve umumun emniyeti namina olan her türlü çalisma ve vurusmanin muvaffakiyet ve zaferle sonuçlanmasi için dua etmesinin mânâsiz bir cesarete hamledilmeyecegini umar. Elçi bu fikir ve temennilerinin kabine âzasi bulunan pasalar hazretlerine bildirilmesi hususunda Hariciye Naziri (Disisleri Bakani) efendi hazretlerinin himmetlerini rica eder. Padisah hazretlerinin uzun zaman makamlarinda sevket ve san ile kalmalari elçinin en has niyazidir. (Belge-7)
HIRISTIYAN HALKLARIN OSMANLI HÜKÜMETINE DESTEGI
Bedirhan ve emrindeki Kürtlerin Hiristiyanlara yönelik baskilari ve onlari âdeta bir jenoside tâbi tutma eylemlerine karsi, Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermenilerin Osmanli Hükümetinden yardim talep ettikleri ve hatta Bedirhani tedip harekâtinda da Müsir Osman Pasa komutasindaki Osmanli kuvvetlerine katilarak Kürtlere karsi savastiklari bilinmektedir.
Dogu ve Güneydogu Anadoludaki Hiristiyan halklarin, Bedirhana karsi yapilan harekâtta Osmanli kuvvetleriyle ittifaka girdiklerine ve Kürtlerle savastiklarina, Ermeni kaynaklari da taniklik etmektedir.
Ermeni yazar Avedis Berberyan, 1871de Istanbulda basilan Ermeni Tarihi isimli kitabinda, konu hakkinda su ilginç ayrintiyi aktarir:
Vaspurakan, Taron (Daron) ve Bagrevand eyaletlerinde yasamakta olan Ermenilerin, Patrik Matteos sâyesinde barbar Kürt halkinin sömürüsünden kurtulmasi konusunda:
(1847) daha birkaç yil öncesine kadar insafsiz ve isyanci Kürt halki, baslarinda Han Mahmut ve Bedirhan olmak üzere, Van, Taron (Daron) ve yörelerdeki köyleri talan edip kirmaktaydi. Ne Erzurum Valisi ne de Van Valisi bu olaylardan haberdar gözükmüyorlardi. Çünkü, Ermenilerden aldiklari ganimetleri Kürtler onlarla paylasiyorlardi. Bundan ötürü gerek dogrudan dogruya veya gerekse tehditle onlarin hareketlerine engel olmaya çalismiyorlardi.
Bu facialari duyan Patrik Matteos, Bab-i Âli nezdinde nafile olarak iki defa sikâyet ettikten sonra son seferki sikâyetine sunlari eklemistir: Van bölgesinin ahalisi, artik Kürtlerin sebep olduklari eziyetlere dayanamayacaklarina kanaat getirerek kitle halinde Rusyaya göç etmeye karar vermislerdir. Yüksek makaminiz tarafindan bana verilen vazifeye uyarak onlari korumak ve gelecekte onlarin önünde kabahatli çikmamak için durumu size bildirmek istiyorum.
Bunun üzerine Bab-i Âli toplandi ve yeni bir sefer için ordu hazirlanarak, cesur ve güçlü Osman Pasa baskumandanliga getirildi. Bu ordu isyancilara kuzeyden ve güneyden taarruza geçerek, onlari maglub edip kaçirtti.
Bu Osmanli seferi baslarken, Patrik Matteos; Diyarbekir, Bitlis, Palu, Erzurum ve Van Ermeni ruhani liderlerine mektuplar yollayarak, o ana kadar geçirdikleri eziyetlerin öcünü almak için harekete geçmelerini ve her türlü olanaklarini kullanarak Osmanli ordusuna yardim edip, ona hizmet ederek Sultanlarina sadakatlarini göstermelerini emretti.
Vaspurakan Ermenileri toplanip Cezire bölgesine hücum ettiler. Orada barbarlarin ileri gelenleri muhkem yerlere mevzilenmislerdi ve Ermeniler onlarin (Kürtlerin) beyi Bedirhani o kadar sikistirmislardi ki, Bedirhan tüm umutlarini yitirerek bütün ailesiyle birlikte baskumandan Osman Pasaya teslim oldu. Osman Pasa da zaman kaybetmeden onlari Istanbula yollayip, ona ait bütün kaleleri isgal etti. Bedirhan daha sonralari ailesi ile birlikte Girit adasina sürüldü.
Kürt lideri Han Mahmuda gelince, o bir Ermeni manastirinda tutsak kalarak daha sonra Osman Pasaya teslim edildi. Ailesiyle Istanbula gönderildikten sonra, Silistreye sürüldüler.41
Ermeni yazar Hagop sahbazyan, Bedirhani Van Ermenilerinin tevkif edip Osmanli ordusu kumandanligina teslim etmis olduklarini iddia eder.42
Ermeni yazar Garo Sasuni ise, Van Ermenilerinin Bedirhani degil, Bedirhanin kayinpederi Han Mahmudu yakalayip Osman Pasaya teslim ettiklerini söyler.43
Garo Sasuni, kitabinin; Ermenilerin Osmanli Taraftarligi ve Ermenilerin Osmanli Taraftarliginin Nedenleri baslikli bölümlerinde, konuya dair genis açiklamalarda bulunur.
Garo Sasuniye göre;
Ermenilerin bir bölümü, Osmanli taraftarligi göstererek Osman Pasayi tuttular ve galibiyetten sonra da bazi beyliklerin tutulmalarina yardim ettiler sayet birkaç yüzyilin tarihini incelersek, Ermeni-Kürt iliskilerindeki sapmanin Bedirhanin yenilgisinden itibaren baslamis oldugunu görürüz.
Ermeni ve Kürt bölgeleri içinde Osmanli idaresi güçlendikçe, Ermenilerin (özellikle sehirdekilerin) Osmanli idaresine sempatileri de o ölçüde artiyordu. Nedeni de Osmanli idaresini üçüncü bir alternatif güç olarak görüyorlar ve bu gücün, Kürtlerin kontrolsüz hareketlerine bir set çekecegine inaniyorlardi Ermeniler, kendi durumlarinin iyilesmesi için Osmanli merkez idaresine sigindilar. Çünkü, Kürt beylerine vermek zorunda olduklari vergilerden kurtulacaklarina ve yeni olanaklar elde edinceye kadar sabirla Osmanli boyunduruguna katlanabilmenin zorunluluguna inaniyorlardi. Ermeniler ve Kürtler gittikçe birbirlerinden uzaklastilar ve bu sogukluk gelip ta 1843 olaylarina dayandi. Bu olaylar gelecekteki açik Ermeni-Kürt düsmanliginin temeli oldu. Gittikçe artan bu düsmanlik iki yönden gelisiyor ve ayni neticeye variyordu. Kürt ve Ermeni iliskileri yöneten-yönetilen bir karakterdeydi. Kürtler kendilerine özgü hükmedici karakterlerini koruyorlar ve Ermenilere karsi bir Asya despotizmini uygulamayi kendilerine tabii addediyorlardi. Neticede ezilmis olan Ermeniler umutsuzluga düsüyorlar ve bu da onlari Osmanli tarafina itiyordu. Kürt beylerinin uyrugu olan Ermeniler, kendi haklarini koruyabilmeleri için Osmanli merkezi idaresinin bu duruma karismasini her seferinde istedikleri, bu istekler Kürt beyleri gözünde ihanet olarak kabul ediliyor ve Ermenilerin Kürt düsmani olduklari kanisina variliyordu. Bu iki ates arasinda çirpinan Ermeniler gitgide üçüncü kuvvetli gücün taraftari oluyorlardi 1847de Ermenilerin çogunlugunun Osmanli saflarinda silahli güçlerle Kürtlere karsi savasa katildiklarini görürüz Topal Osman Pasanin (Bedirhana karsi) galibiyet haberi Istanbulda büyük sevinçle karsilandi. Ermeni Patriginin emriyle kiliselerde dualar okundu ve Tanriya sükredildi.44
ERMENI PATRIKLIGININ YAYINLADIGI GENELGE
On bini askin Hiristiyan (Süryani, Nasturi, Keldani, Ermeni) unsurun katlinin sorumlusu olan Kürt beyi Bedirhanin tedip edilerek tutuklanmasi üzerine; Istanbul Ermeni Patrikligi, tasradaki tüm kiliselere bir genelge göndererek, bütün Ermenilerin Sultana ve Onun güçlü devletine sükran duymalarini emreder.
Söz konusu genelgenin tam metni, Avedis Berberyanin 1871 baskili Ermeni Tarihi isimli kitabinda mevcuttur. A.Berberyan, bu genelgenin, çok kolayca anlasilabilmesi için o zamanin halk diliyle yazilmis oldugunu da belirtir.
Tarihsel bir belge niteliginde olan, 9 Aralik 1847 tarihli ve Istanbul Patrigi Baspiskopos Peder Matteos imzali genelgenin tam metnini asagiya aynen aktariyoruz:
Sultanin oturdugu bassehir Konstinopolun Patriarki Peder Matteos Baspiskopos tarafindan tüm kutsal kiliseler bütünlügüne duyuru:
Iman dolu olan sizler, bütün dünya uluslarinin gözünde essiz niteliklere sahip, mukayese kabul etmez ve Ermeni ulusu için iftihar teskil edip, yüzyillardan bu yana, vahsi Kürtlerin insafsiz ve zalim despotluklarinin elinde bugün bir harebe ve çöl vaziyetine girmis ve sessizce aglayip figan eden Ermenistanimiz ve bir sanssizlik eseri insanliktan yoksun Kürtlerin yirtici pençelerine bir av gibi düsmüs sevgili evlatlarimiz ve öksüz Ermeni ulusumuz! Nasil Israil Misirlilarin eli altindan kurtulduysa, lütfedici Allah kendi halki olan Ermenileri de bu çekilmesi imkansiz esaretten kurtarir.
O, gökten Ermenilerin dünyasina bakarak Ermenistanin vahsi Kürtlerin hayvanlarina çayir ve otlak haline geldigini, ilk kez yarattigi insanlari olan Ermenilere adadigi bu güzel topraklarin bir in haline döndürüldügünü gördü ve dünyada ilk putperestligin yaraticisi olan Babilon Tiranini Allahtan aldigi güç sayesinde okuyla vurup yere deviren Hayk-Nahabetdeki inanç gücünü kendi iyilikseverligi ile görerek bizleri hatirladi.
Tanri bu essiz ve güzel ülkeyi insafsiz tiranlarin elinde çaresiz bir durumda kalmis görerek, ona acidi ve ilâhi arzusuyla görkemli krallara özgü yüce Sultan Abdülmecidin iyi yürekli huyunu, bize karsi acima ve merhamet duygulariyla besledi ve Abdülmecid bu ülkedeki despotlardan Ermenilerin özgürlüklerini elde etmelerine karar verdi.
Tanrinin bu lütfunun yalniz Ermeni ulusuna özgü oldugunu bildigimiz için, biz minnet duygularimizla sabah aksam Ona ibadet, dua ve niyaz ettik ve böylece, O, herseye gücü yeten sag kolu ile devletin sadik, düzenli ve cesurane savasan askerlerinden olusan ordusunu korudu ve ona yardim etti.
Tanri kutsaldir ve Onun herseyden güçlü olan sag kolu da yenilmezdir. O günahsiz kilise korosu çocuklarinin dini isteklerini, rahiplerin güçlü bir inançla dolu ve aglamakli olarak kollari açik bir sekilde arzularini duyduktan sonra düsmanlarin içine bir korku ve dehset düsürdü ve onlara aman! dedirtti ve O despotlarin liderleri olan Han Mahmud ve Bedirhan Beylerini Osmanli Pasasinin eline utançli ve umutsuz bir sekilde düsürdükten sonra, hayatlarinin bagislanmasini rica ettirdi ve bu görülmemis galibiyeti Sultanin yüksek sahsiyetlerinin adina ve güçlü buyruklarina adadi. Böylelikle Ermenistan bu acikli durumdan ve çekilmesi imkânsiz esaretten kurtulmus oldu Umud ederiz ki bundan böyle yapici, iyi kalpli, lütufkâr ve insancil bir kisilige sahip olan Kralimizin (Sultanimizin) sayesinde Ermenistan gelissin, yenilensin ve zenginleserek eskiden sahip oldugu sahane görüntüsüne kavussun.
Görün ve düsünün simdi su sözlerin anlamini! Ne denli düsünürseniz o kadar hayret edeceksiniz ve o hasmetli Sultanimizin Ermeni ulusuna karsi tasidigi essiz sevgi ve özel ihtimamina sasacaksiniz. Çünkü, Onun yüce iyilikseverligi -kollarim açik olarak bu zaferler için yaptigim dualari, ricalari duyarak- sevincimizi ve anlatilmaz memnuniyetimizi daha da fazlalastirmak isteyerek, kendileri de bizlerle birlikte Kasim ayinin 27si Cumartesi günü, huzurunda en güvendigi dostlarindan birisiyle Hak-i payeleri olan Patriarklik makamina asagidaki emri yolladi:
Olumlu sonuçlanan bu zaferim için yapmis oldugunuz dua ve istekleri Tanri isitti, kabul etti ve Kralligima bu görülmemis galibiyeti adadi. Bu galibiyeti Tanrinin bana emanet ettigi uyruklarimin tam rahatini temin etmek için çok arzuluyordum. Patriark! simdi sen bütün ulusuna benim sizinle birlikte sevinç içinde oldugumu bildir! Sizin Kraliyetime karsi olan tam bagliliginizi, sevginizi ve arzularinizi kabullendim ve muhtesem Kralligim önünde bana temennilerde bulunma ayinlerinizi görür gibiyim. Cenabi Allah kendi gücüyle sizleri korusun.
Bakiniz ve bu insancil-hasmetli Sultanimizin kendi uyrugundaki uluslara karsi gösterdigi bu benzersiz hamiyet duygusuna sasiniz!
Bu günü hürriyet bayrami yapip, birlikte Tanridan isteklerde bulunup, Sultani överek Ona sükrediniz ve deyiniz ki:
Yasasin insafli, muzaffer, iyiliksever ve dayanaga muhtaç olmayan Imparatorumuz ve Kralimiz Sultan Abdülmecid Han!
Yasasin güçlü ve adil Valide Sultan!
Yasasin Imparatorun çocuklari, Onun aile mensuplari, Sultanimizin ve güçlü Osmanli Kralliginin övüncü olan Tanrinin sag kolu asil sehzadeler!
Tanri bu yüksek kisilere yardimci olsun ve devletin çok sayin sahsiyetleri olan Vezirlerini yüce vazifelerinin görkemi içinde güçlendirip Ermeni ulusunu Sultanimizin tatli gözü önünde hakli göstererek koruyup, sahibimiz ve kurtaricimiz Isa Allahin selamina, lütuflarina ve insancilligina lâyik kilsin.
Sonsuza kadar kutsal olsun. Amin! Istanbul, 1847, Aralik 9.45
KÜRT SEYH VE AGALARININ SÖMÜRÜSÜ
Hiristiyanlari imha amaçli Kürt hareketinin 1847de bastirilmasindan sonra, Kürtler; Ermeni, Süryani ve diger Hiristiyanlara karsi düsmanlikla dolmuslardi ve onlara Osmanli taraftari gözüyle bakiyorlardi. Kürt bey ve agalari Hiristiyanlari sömürüyor ve bu sömürü gelenegi, babadan ogula intikal ediyordu.
1860 yilindan itibaren, mülkiyet mücadelesi kesin bir nitelik kazanmaya basladi. seyhler, çok eskiden derebeylere birakilmis bulunan ve daha sonralari merkezi idare tarafindan çikarilan yeni kanunlarla çiftçiye terkedilmis olan bütün mülkleri kendilerine mal etmek istediler.
Ermeni yazar Garo Sasuni, konuyu söyle irdeler:
Bu hareketi baslatan meshur seyh Celalettinin babasi seyh Sabadullah idi. O, dini fanatizmi kendisine bir silah olarak kullaniyordu. Onun yolculuk yaptigi esnada yüzünü bir peçe ile örtüp, Hiristiyanlari görmenin bile büyük bir günah oldugunu söyledigi anlatilir.
Bu dini fanatizm etkisini göstermekte gecikmedi. Bir müddet sonra Kürt bölgelerinden kovulan bir kisim Ermeniler, mülklerini terk ederek baska yerlere göç etmek zorunlulugunda kalip, bir kismi da Kürt agalarina bagli topraksiz köylüler haline geldiler. Böylelikle Ermeni topraklarinin Kürtler tarafindan isgali, yeni bir sekilde baslamis oldu ve durum daha sonra devlet için çözülmesi zor bir sorun halini alirken, ayni zamanda bu durum Ermeniler ve Kürtler arasinda büyük bir ekonomik ve sinifsal uçurumun da ortaya çikmasina sebep oldu..
Çok küçük bir azinlik hariç, Ermenilerin çogunlugu, kendi yakinlarindaki Kürt asiretlerini memnun etmeye ugrasiyor ve bundan baska da kendilerinden istenen her çesit dolayli ve dolaysiz vergileri ödemek mecburiyetinde kaliyorlardi.46
OSMANLI HÜKÜMETINE SUNULAN SIKÂYET RAPORLARI
Garo Sasuni, konuya dair su bilgileri verir:
1850den Berlin Konferansinin yapildigi 1878e kadar, Ermeni vilâyetlerine uygulanan despotizm ve sömürü, Istanbul Ermeni Patrikligine yollanmis olan çok sayidaki rapor ve sikâyetlerde belgelenmistir. Fakat Patrik, Bab-i Âliye takrirler sunmak ve Osmanli Hükümetinden bir çare bulmasini rica etmekten baska bir silaha sahip degildi.
Bu konuda bir fikir verebilmek için sadece 1860-1870 yillari arasinda 10 yillik süre içinde Patrikligin Osmanli Hükümetine 529 takrir sunmus oldugunu bir örnek olarak verebiliriz.
Patriklik ve Ermeni Milli Meclisi, Ermenistandan kendilerine gelen feryad ve figanlardan çok tedirgin oluyorlar ve kaygilaniyorlardi. 1870 yilinda M.Hrimyanin Patrikligi döneminde, son 20 seneye ait rapor ve sikâyetleri incelemek ve ayni zamanda Osmanli ülkesinin bütün bölgelerinden yeni gelen raporlari bulup bunlarin içerigi üzerine mevcut durumu belirten ve çareler öneren genis bir rapor hazirlanmasi ve bunun Milli Meclise sunulmasi için bir komisyon olusturulmasina karar verildi.
Komisyon, uzun oturumlar ve incelemelerden sonra, 8 Kasim 1871de Ermeni Milli Meclisinin genel oturumuna sundugu Tasraya Özgü Kanunsuz Olaylarin Arastirilmasi Ile Görevlendirilmis Olan Komisyonun Raporunda, Ermenistanin buhranli durumunu tam olarak gözler önüne seriyordu."47
Söz konusu Raporun 470. sayfasinda su ilginç ibareler yer aliyor:
sikâyetlerin en çok oldugu bölgeler; beylerin, agalarin, Kürt despotlarinin idaresi altinda bulunan bölgelerdi ve bu beylerle agalar, ya sahsen idareye karisiyor veya mevcut idareciler üstünde etki ediyorlardi.48
KÜRTLER TARAFINDAN HIRISTIYANLARA UYGULANAN
"ÖZEL ZULÜM"
Yukarida sözü edilen meshur Raporun dördüncü bölümünün basligi Özel Zulümdür. Bu bölüm, Ermenilerle Kürtler arasindaki iliskileri kapsamaktadir. Raporun 473. sayfasinda söyle denilmektedir :
Bu zulümler bütün bölgelerde degil, ancak büyük kismiyla Kürdistan, Erzurum ve Diyarbekir vilâyetlerinde, diger bir deyisle Van, Kigi, Guzulcan, Tercan, Bitlis, Mus, Çarsancak, Diyarbekir ve Siirt yörelerinde olmaktaydi.
Zulüm edenlerin isimleri açikça belirtilmekte ve onlarin yapmis olduklari zulümler anlatilmaktadir. Öyle olaylar olmustu ki, bunlari okuyani dehsete düsürür. Zulme ugrayanlarin; Bize soruldugunda tam aksini anlatacagiz. Yapilanlari inkâr edecegiz. Çünkü sonra onlarin elinden nasil kurtulabiliriz? demelerinden, bunlarin nasil bir baski altinda olduklari görülmektedir.
Harput, Erzincan, Egin, Bayburt, Yozgat ve Bagrewand bölgelerinde, beylerin, Çerkezlerin, Kürtlerin ve diger Islâm ahalisinin dini bagnazliklarindan sikâyet ettikleri anlasilmaktadir.49
Komisyon Raporunun 481. sayfasinda ise, su tedbirler önerilmektedir:
1. Kürtler ve diger dagli halklar, ki bunlarin üstüne bir de son dönemde Çerkezler eklendi, yalniz Ermenilere degil, baska halklara da oldugu gibi, özellikle devlet hazinesine de çok büyük zararlara neden oluyorlar. Bunlar silah tasidiklari gibi, ne devlete vergi ve ne de asker veriyorlar ve bundan baska da isyan içindedirler. Diger halklar ise silahsizdirlar ve hem devlete vergi ve asker vermekte ve hem de bu isyancilara ayri bir vergi vermektedirler. Osmanli idaresinin yapacagi sey, ya bu zümrenin elinden silahlarini almak veya öteki halklara da silah dagitmaktir. Çünkü o zaman çadirlarda yasamakta olan bu canavarlar yerlesik köylüler haline geçecekler ve böylece ülke de bu zulümden kurtulmus olacaktir.
2. Bab-i Âliye sunuldugunda, isimlerinin anilmasini öngörmüs oldugumuz özel zulüm yapanlar, yerlerinden alinip Rumeliye sürülmelidir. Eger bu tedbir ele alinmazsa o bölgelerdeki yoksul halki, onlardan ve esaretten kurtarmak çok zor olacaktir.
3. Iran hudutlari boyunca ve Kürdistanin belirli bölgelerinde kislalar tesis etmek gereklidir.50
Sözü, yine Garo Sasuniye birakalim:
Osmanli Devletine 1860-1870 döneminde 529 tane takrir sunulmustur. Ve bunlarin 65i Erzurum bölgesindeki ve 79u da Diyarbekir bölgesindeki özel zulümler, soygunculuk, insan kaçirmalar ve adam öldürmeler hakkinda olan dördüncü bölüme aittir. Böylelikle, Bab-i Âliye verilen Kürtler hakkindaki takrirlerin sayisi 144ü bulmaktadir.
Ermeni Milli Meclisi uzun bir süre bu raporu incelemek için zaman ayirmadi. Çünkü, tutucu unsurlar benzeri bir raporun devlete sunulmasini istemiyorlardi. Epey bir gecikmeden sonra bazi degisikliklerle 1872de Bab-i Âliye sunuldu ise de etkisiz kaldi.
O tarihlerden sonra Ermeni eyaletlerindeki durum daha da agirlasti. Kürtlerin basibozukluklari Istanbul Ermeni Milli Meclisinde yankilar uyandirmasina ragmen, Bab-i Âli nezdindeki sikâyetlerden hiçbir olumlu netice elde edilemedi."51
SEYH UBEYDULLAH ISYANINDA HIRISTIYAN KATLIAMI
1880 tarihinde Osmanli yönetimine bas kaldiran ünlü Kürt seyhi Ubeydullahin giristigi isyan hareketi esnasinda da binlerce Hiristiyanin kirimdan geçirildigi bilinmektedir.
Garo Sasuni, özellikle bu katliamin seyh Ubeydullahin oglu seyh Siddik tarafindan gerçeklestirildigini söyler ve bundan dolayi da onu gaddar olarak niteler.
Garo Sasuniye göre; seyh Siddikin ordusu, geçtigi bütün yerlerde istisnasiz hasarat meydana getirdi. Öyle ki, yüzlerce hatta binlerce Ermeni ve Süryani bu sefer yüzünden öldürüldü."52
seyh Siddikin, 1918de Istanbulda kurulan Kürdistan Teâli Cemiyeti53 Baskani Seyid Abdülkadirin kardesi oldugunu belirtelim.
Söz, yine Garo Sasuninin:
1880 olayindan sonra, Ermeni-Kürt çeliskisi daha fazla belirli bir hale gelerek sert bir düsmanlik durumunu yaratti.
Kürt asiretleri, kendilerinden hiç beklenilmeyen despotluklara basvurarak, kendilerine komsu olan Ermeni ve Süryanilere karsi düsmanliklarini açik bir sekilde belirttiler. Alaskert, Basen, Vaspurakan (Van), Daron (Mus) ve Diyarbekir bölgeleri korkunç vahsiliklere sahne oldu.54
HAMIDIYE ALAYLARI VE HIRISTIYAN KATLIAMI
1891de, Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde olusturulan ve Hamidiye Hafif Süvari Alaylari55 adi verilen 36 adet alayin tümü Kürtlerden mütesekkildi. Her alay 1200 kisiden meydana geliyordu. Alaylarin komutanlari Kürt asiret reisleri, erleri de Kürt asiret mensuplariydi.
Hamidiye Kürt Alaylarinin bölgede yerlesik bulunan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni Hiristiyan halklara yönelik baskilarindan ve kiyim hareketlerinden söz eden pekçok kaynak vardir.
Ermeni yazar Garo Sasuninin su sözleri, oldukça dikkat çekicidir :
1895 Yazi ve Sonbaharinda korkunç bir sekilde Ermeni katliamlari her yerde basladi.. Kürtler de bu barbar hareketlere canla basla katildilar. Eger gerçegi belirtmek gerekirse, Ermeni vilâyetlerindeki bütün kirimlar Kürtlerin eliyle yapilmisti.
Direnmeyi yürütebilen Ermeni bölgeleri kendilerini kurtarabildiler. Kalan bütün bölgelerde ise katliamlar esnasinda 300.000 insan katledildi. Bundan baska, katliamlari izleyen süre içerisinde pek çok kisi açlik, hastalik ve perisanliktan ölürken, diger birçoklari da ancak dinlerini degistirmek yoluyla hayatlarini kurtarabildiler.
Kürtler gerici bir unsura dönüsüp, Tatarlara özgü bir ahlâkin içine batarlarken, yavas yavas kendi öz gururlarini ve âlicenapliklarini yitirerek, Ermeniler için hiç de dost olmayan bir kavim haline geldiler.56
Süryani arastirmaci-yazar Sabri Atman da; Hamidiye Kürt Alaylarinin sadece Ermenileri degil, 200-300 bin kadar Asuri-Süryaniyi katlettiklerini belirtir.57
Süryani yazar Yakup Bilge ise; Hamidiye Kürt Alaylarinin Süryaniler üzerinde kitle kiyimlari uyguladigini, çatismalar sonucunda büyük bir Süryani kitlesinin ya bölgeden sürüldügünü ya da öldürüldügünü, bu dönemde de Kutsal Cihada çagrinin bir kez daha Kürtleri, savasçi içgüdülerinin Islamlik kisvesi altinda gerçek ulusal çikarlarina tam karsit bir yöne çevrilmesine olanak verdigini, Kürt asiret reislerinin yönetimindeki Hamidiye Alaylarinin, Süryanilerin üzerine yürüyerek büyük katliamlara giristiklerini58 ifade etmektedir.
Burada, bir hususa açiklik getirmek gerekiyor. Rus saldirisina karsi Dogu Anadoluyu koruma amaci baglaminda ve asiretlerin gönüllü katilimiyla olusturuldugu59 ileri sürülen Hamidiye Alaylarindan bazilari, bir süre sonra, alaylarin kurulusuna iliskin ve uyulmasi zorunlu olan Hamidiye Süvari Alaylarina Dair Kanunnamenin60 disina çikarak sahsi hesaplara yönelmis ve sadece Hiristiyanlara degil, Müslüman olan Kürt, Arap, Zaza ahalisine de pekçok zayiat vermislerdir.61
BIRINCI DÜNYA SAVASINDA HIRISTIYAN KATLIAMI
Birinci Dünya Savasi yillarinda (1914-1918) Kürtlerin zulüm ve baskilarindan kaçarak Irana siginan Süryaniler, ne yazik ki, Iranda da rahat yüzü görmezler. Süryaniler, bu kez de Irandaki Kürtlerin gazabina ugrarlar ve kirimdan geçirilirler.
Ingiliz yazar William Eagleton, Mehabad Kürt Cumhuriyeti isimli kitabinda, konuya iliskin olaylari Simiko Hareketi ve Kürt-Asurlu Çatismasi basligi altinda ele alip irdeler.
W.Eagletonun adi geçen kitabindan, su hususlari aktariyoruz :
Osmanli Devletinin güneydogusundaki Hakkâri bölgesinde baslarina buyruk sekilde yasayan Asurlu asiretleri, 1915 yilinin Sonbaharinda, patrikleri ve ulusal liderleri Mar semun yönetiminde Irana akin ettiler. Orada oturan ve kendi asiretlerine bagli olan Hiristiyan nüfus sayesinde Selmas ve Urmiye ovalari kendileri için geçici barinak saglayabilirdi.
1917 yilinin sonlarina dogru, Mar semun artik silahli Asurlulara komuta ediyordu. Bu silahlari Rus cephesinin çöküsünden önce ve hemen sonra ele geçirmislerdi. Hiristiyanlarin bu kuvveti, gerek Urmiye sehrindeki Müslümanlara ve gerekse bölgedeki Kürt asiretleri liderlerine yöneltilmis bir tehdit teskil ediyordu. Bu Kürt liderlerinin en belli baslilari sikakan asireti lideri Ismail Aga (Simiko) idi..
Simiko, Mar semunu Selmastaki Güneysehir köyünde kendisiyle görüsmeye çagirdi. Görüsmede verilen yemek sirasinda, Kürtlerle Asurlular arasinda iyi niyetle bir ittifak kurulmasi fikri tartisildi. Ne var ki bundan sonra ansizin kursun yagmuru basladi. Patrik ile yanindaki adamlarin hepsi hemen öldüler, yalniz muhafizlarindan biri kurtuldu..
Kürtler, Osmanli ordusunun da yardimiyla Urmiyenin güneyinden Hiristiyan kuvvetlerine saldirip onlari baski altina aldilar. Kanli çarpismalar oldu. Asurlularin savunma hatlari parçalandi ve moralleri çöktü. Gerilemek zorunda kalan kalintilari ise Hemedandaki Ingiliz himayesinde bulunan sehirlere kadar gittiler. Bu gerileme Asurlular için tam bir felâket oldu. Çünkü onlari kovalamaya devam eden Kürtler tarafindan sürekli saldirilara ugruyorlar, ayrica yollarinin geçtigi asiretlerin de akinlarina hedef oluyorlardi. Böylece Asurlular tümüyle yikildilar..62
Bu siralarda; daha sonra Süryani Patrigi olan Mar Severiyos Afram Barsavm, Kürtlerin Süryanilere yönelik katliamlarini dünya kamuoyuna duyurmak ve bu vahseti durdurmak amaciyla Avrupaya gidip, çesitli temaslarda bulundu. Barsavm, 1919da Ingilterenin baskenti Londrada, Ingiltere Basbakanina yazdigi protesto dilekçesinde, 1914-1918 yillari arasindaki katliamlari, kilise ve manastirlarin yikimini, Tur-Abdin ve yöresinde meydana gelen olaylari, tüm ayrintilariyla belirtti.
Mar Severiyos Afram Barsavm tarafindan hazirlanip söz konusu dilekçeye eklenen ve Süryani toplumunun kayiplarini gösteren listeyi, felâketin boyutunu göstermesi bakimindan, örnek bir kanit olarak aynen sunuyoruz:63
Yerin Adi
Köy Sayisi
Aile
Kisi
Kilise
Ruhani
Diyarbakir 30
764
5379
5
7
Silve-
174
1195
5
1
Lice10
658
4706
5
4
Derik-
50
350
1
1
Siverek30
897
5725
12
12
Viransehir16
303
1928
1
-
Mardin8
880
5815
12
5
Savur7
880
6165
2
3
Nusaybin50
1000
7000
12
25
Cizre26
994
7510
13
8
Biseri30
718
4481
10
10
Pirvet15
282
1880
1
1
Midyat47
3935
25830
60
60
Bitlis12
130
850
1
-
Siirt-
100
650
1
2
sirvan9
283
1870
4
4
Garzan22
744
5140
12
9
Kerboran24
508
3500
5
Urfa-
50
340
1
-
TOPLAM346
13350
90313
156
154
Bu çizelgeye göre; 1914-1918 tarihleri arasinda, Türkiye Mezopotamyasi dedigimiz bölgede (sadece, listede isimleri belirtilen yerlesim birimlerinde), 100.000 (yüzbin)e yakin Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyan, hiçbir suçlari olmadigi halde, Kürtler tarafindan acimasizca, vahsice ve kallesçe öldürüldü.Bu döneme iliskin Süryani soykirimini tüm detaylari ile konu alan su 5 eserin ismini zikretmeyi yeterli görüyoruz:
1.Dr.Gabriele Yonan, Günümüze Kadar Hiçbir Yani Ile Bilinmeyen Asur Halk Katliamlari 1915-1918, Isveç (Nsibin Yayinevi).
2.Patriyark Mar Esay Samcun, Süryanilerin Aci Sonu, Isveç, (Nsibin Yayinevi).
3.Türkiye Mezopotamyasinda Kerboran Zulmü, Isveç, (Nsibin Yayinevi).
4.Hori Ishak Armele, El-Kasare Fi Nekebat El-Nasara, 1919 (Arapça).
5.Hori Süleyman Hinno, Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliami, Atina 1993.
HORI SÜLEYMAN HINNONUN ANLATIMIYLA
HIRISTIYAN KATLIAMI
Tur-Abdin (Midyat-Mardin)in Harabale köyünden olan Hori Süleyman Hinno, bugün Suriyenin Kuburelbith Kasabasindaki Süryani Kilisesi ruhanisidir. Hinno, 1993te Yunanistanin baskenti Atinada yayinlanan Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliami isimli kitabinda; Birinci Dünya Savasi baslarinda, Mardin ili dahilindeki 100e yakin yerlesim biriminde yasayan Süryani Hiristiyanlar üzerinde, Kürtler tarafindan nasil bir soykirim uygulandigini tüm detaylariyla anlatmaktadir.
Hinnonun adi geçen kitabindan, su bölümleri aktariyoruz :
"Helva Köyü: (..) Nusaybin Süryanileri öldürüldükten sonra, kurnaz Kadir Bey, Kürtlerden bir manga asker alarak, köyden hiç kimsenin kaçmamasi için, evvela köyü sarip çemberlediler. Ve köydeki tüm adamlari iple baglayarak, Kiro denilen yerdeki nehir kenarina götürürler ve orada onlari öldürür, nehire atarlar. Daha sonra tüm kadinlari bir evde toplayarak onlari öldürüp yakarlar, çocuklari da Müslümanlastirirlar. O günden bu güne dek Hiristiyan adi Helvadan da silindi.
Bayaza Köyü : (..) Melke, oglu, iki kardesi ve Isa Rohom ile Gevriye olmak üzere alti kisiyi öldürdüler. Hilebaz Ahmet Yusuf bunlari öldürdükten sonra, Sehya, Leylan, Geutbe, Grisor ve sair Kürt köylerinden, Kürt asiretlerini toplayarak Bayaza köyünü bastirir. Köyü yagma ederler. Süryanileri acimadan öldürürler. Bu sirada Ahmet Yusufun yegeni Rhays, kilicini çeker, Süryani esirleri öldürürken arkadaslarina söyle der: Onlari yanima yaklastirin ki, kuzu gibi kesip öldüreyim. sakiler ise, köyün her tarafini dolasip, gördüklerinden bir tek kisi dahi birakmaksizin öldürürler..
Leylan Köyü: (..) Bu köyde, onbesi askin Süryani aile vardi. Ahmet Yusuf önderligindeki Kaseken Kürtleri, bu köyde yasayan Süryanilere baskin yapip, erkek, kadin, çoluk-çocuk ayirtmaksizin toplayarak, onlari Siha ve Helvaya götürürler ve onlardan hiçbiri dahi kurtulmadan onlari öldürürler.
Kanak Köyü: (..) Basibrinli Kesis Savme, katliam aninda iki kisiyle Mamelan köyüne giderken, Kürtler tarafindan çok aci iskencelerle sehit edilir. Beraberindeki her iki adam da öldürülür. Bunu duyan köydeki Süryaniler, caniler gelmeden önce, kimi Izlo dagina kimi de Basibrin köyüne kaçip siginirlar. Iki yili askin köyleri disinda kaldiktan sonra, ortam sakinlesince, yine Kanaka dönerler. Bu köyün 1926 yilina kadar sakinleri vardi. Ne var ki, 1926 yilinda cereyan eden olaylar nedeniyle, köy bozulur, sakinleri Suriyeye kaçarlar. simdi ise köyde Müslümanlar oturup, kiliseyi de câmiye çevirdiler.
Tilhasan Köyü: (..) Tilhasanda onbes Süryani aile yasardi. Köy sahibi de Ömer Osman adli kisi idi. Buradaki Süryaniler de Kürtler tarafindan öldürüldü. Cani Osman, yedi dul kadini kurban sunmak için keser. Güya erenler derecesine erismek için, kanlarini toplayarak onunla yikanir. Bu ve buna benzer zihniyete sahip kisiler, cehennem atesine paydar olup beseriyetten yok olsunlar. Bu köy de Süryanilerden bosalmisti.
Yukari Kefre Köyü: (..) Kefre köyü Süryanileri, katliam haberini duyunca, köydeki Mor Yakup kilisesine siginirlar. Kürtler ise, Gercüs feodallarindan Hasan semdin oglu Fani Yusuf Aga komitesinde, Kefre köyünü basarak kiliseye hücum ederler. Aralarinda bes gün savas sürdü. Bu köyün Süryanileri ise, savas tedbirini almadiklari için silahlari pek az idi. Içme sulari bile yoktu. Sadece tek bir kuyudan, o da lagimdan geçerek ancak suyu kiliseye tasiyabilirlerdi. Ne var ki, durumu ögrenen düsmanlar, çali, tas ve odun ile kuyuyu doldurarak kapatirlar ve su çekmelerine mani olurlar, böylece esir susuz kaldilar. Bundan sonra gaddar Yusuf Aga, kilise kapisina kadar gelerek, esirlere söyle dedi: Susuz ve açliktan öleceginize, erkekçesine teslim olursaniz, size söz veriyorum, sizlere her hangi bir kötülük yapmayacagiz diye onlara yemin eder. Süryaniler de sözlerine inanarak, disari çikmaktan baska çareleri olmaksizin kapiyi açar, disari çikarlar. Caniler ise, kesisleri ve köyün ileri gelenlerini baglayarak köy disina götürüp iskenceyle onlari öldürürler. Bunlarla beraber, aslen Kefreli Abid Rahip Adem de vardi. Rahipe gelince, diri diri testere ile onu biçerler ve gözlerini sicak demirlerle oyarlar. Daha sonra geri kalan kismi, köy disina çikartarak onlari öldürürler. Bu korkunç vahseti gören kadinlardan bazilari da kendilerini kuyuya atarlar. Yalniz küçük çocuklari, ileride onlara usak olmalari için öldürmediler
Arbaye Köyü: (..) Burada otuza yakin Süryani aile vardi. Aslen Dereli asiret reislerinden Ali Musa komitesinde toplanan Kürtlerin baskinina maruz kalarak, sadece kaçan bir kaç kisi ile bir kaç çocuk hariç tümü öldürülür. Kurtulanlar ise, bir müddet köy disinda kaldiktan sonra Çelebi Aga vasitasiyle evlerine geri dönerler. 1971de yirmi Süryani aile köyde kalmissa da, daha sonra Avrupaya göç ettiler. 1979dan itibaren, köy Süryanilerden yoksun kaldi 64
KÜRT SIYASI HAREKETININ ASIMILASYON POLITIKASI
Medeniyetlerin besigi Mezopotamyanin en eski sakinleri ve dünyanin ilk Hiristiyan halklari olan Süryani, Nasturi ve Keldaniler, dün oldugu gibi, bugün de kendilerini imhayi amaçlayan Kürt siyasi hareketinin korkunç bir senaryosu ile karsi karsiya bulunmaktadirlar.
Terörist Kürt örgütü PKK de dahil, tüm Kürt örgütleri ve ideologlarinin savundugu Kürt Tarih Tezi, Anadolunun dogusunda ve Mezopotamyada bugüne kadar tarih sahnesine çikmis ne kadar kavim varsa, tümünü Kürt saymakta, bunlara ait tüm tarihsel yapitlara, dil, kültür ve uygarliklara da keza ayni sekilde Kürt damgasi vurmaktadir.65
Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlarin, daha simdiden Kürtlestirilmek istendiklerine dair kanitlar da mevcuttur. Kürtçü yazarlarin eserlerinde, bu halklar için Süryani Kürtler, Nasturi Kürtler, Hiristiyan Kürtler vs. gibi ifadelerin kullanilmasi, Süryani, Nasturi ve Keldanilerin kimliklerinin inkârinin en belirgin bir kanitidir.66
Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin tarih boyunca üzerinde yasadiklari ve hâlen de yasamaya devam ettikleri Mezopotamya topraklarinin, hayali Kürdistan haritalari içinde gösterilmesi, bir baska kanit olarak gözler önünde durmaktadir.
12 Nisan 1995te, PKKnin organizesiyle Hollandanin Lahey kentinde ilân edilen Sürgünde Kürdistan Parlamentosu(SKP)nun amblemi Kürdistan haritasidir. Bu haritaya, Süryani, Nasturi ve Keldani topraklarinin yani sira, bölgedeki Arap, Zaza, Ermeni, Azeri, Türkmen vs. gibi halklarin yerlesik bulunduklari topraklar da dahil edilmistir. Yöredeki tüm etnik unsurlar; Kürdistan halki, Kürdistanlilar ya da Kürt olarak lanse edilmektedir. Bu husus, Sürgünde Kürdistan Parlamentosu Hazirlik Komisyonu Bülteninde de açikça belirtilmistir. 67
Öte yandan; SKP tarafindan alinan, SKPnin resmi dili Kürtçedir seklindeki kararin ve yine SKP tarafindan baslatilan, Kürdistanda Kürtçe konus! Kürtçe düsün! Kürtçe yaz! kampanyasinin da, bölgede Kürtler disindaki halklari Kürtlük potasi içinde eritmeyi ve Kürtlestirmeyi hedefledigi bir gerçektir.
SKP bünyesinde yer alan; George Aryo, Musa Caklo, Petros Karatay ve Samoev Merabi isimli Hiristiyan sahislarin, PKKli Kürtler tarafindan kendilerine verilen parlamenterlik sifatiyla, güya Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin temsilcisi(!) rolünü oynamalari, esef verici bir durum arzetmektedir. Bu sahislarin, anilan halklarca temsilci olarak seçilmedikleri ve bunlarin çikar ugruna SKPye girmis olduklari asikârdir. PKKli Kürtlerin, bu sahislarin Hiristiyan olmalarindan faydalanarak ve güya Hiristiyanlarin koruyucusu(!) maskesine bürünerek, bu sayede, Hiristiyan dünyasindan Kürt siyasi hareketi için destek almayi amaçladiklarini söylemeye bile gerek yok.
SKP içinde yer alan Hiristiyan sahislar, bu gerçegin bilincine varmalidirlar. Tarih boyunca, Süryani, Nasturi ve Keldanilere jenosit uygulayan Kürtlerin, simdi, bunun yeni bir senaryosunu hazirlamakta olduklarini ve Kürtün bilinen karakterinin hiçbir zaman degismeyecegini unutmamalidirlar.
SKPye katilan 4 Hiristiyanin, Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin istikbalini ve istiklâlini karartmayi ve tarihe gömmeyi gaye edinen Kürt sövenistlerinin bu korkunç oyunundan hâlâ habersiz bulunmalarina ve Kürt siyasi hareketine payanda olmakta devam etmelerine bir anlam veremiyoruz.
PKKnin girisimiyle olusturuldugu bilinen SKPnin, biraz önce sözü edilen Bülteninde yer alan ve PKKnin yan kuruluslari olan Kürdistan Islami Hareketi ile Kürdistan Aleviler Birligi imzali yazilarda da, Hiristiyan halklar için nasil bir istikbal hazirlandigi açikça ortaya konulmustur. Öylesine fanatik ve sövenist zihniyetli Kürtlerin olasi bir iktidarinda, Hiristiyan Süryani, Nasturi ve Keldanilerin, varliklarini, kimliklerini, kisiliklerini ve kiliselerini nasil ve ne sekilde muhafaza edebilecekleri konusunda, SKPdeki 4 Hiristiyanin ne düsündügünü, dogrusu çok merak ediyoruz.
Kürtlerin, kurmayi düsledikleri Kürdistanda, Kürtlerin hükümranlik döneminin, Mezopotamyadaki Hiristiyanlarin tarihten silinmesi demek olacagini söylemek için, müneccim olmak gerekmez.
Tarihin çesitli dönemlerinde, bölgedeki yerel yönetimleri ellerinde bulunduran Kürt beylerinin, Hiristiyan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklarina nasil bir soykirim uyguladiklari biliniyor. Kaldi ki, bölgede bir Kürt devletinin tesisiyle, devletin tüm yönetim kademelerini ellerine geçirecek Kürtlerin, geçmisteki zulüm ve katliamlarindan vazgeçeceklerini söylemek mümkün degildir. Çünkü Mezopotamya Hiristiyanlari, Kürtlerin karakter yapisini çok yakindan bilmektedirler.
Bir yandan Süryani, Nasturi ve Keldani toplumlarini Kürtlük potasi içerisinde eritmeye yönelik girisimler baslatan PKKnin, diger yandan, daha simdiden söz konusu halklari imha amaçli yöntemlere basvurdugu bilinen bir husustur. 1984ten bu yana, Güneydogu Anadoludaki Hiristiyan halklari da hedef alan PKK, bunlardan pekçok kisiyi katlettigi gibi, yüzlerce Hiristiyan aileyi de bölgeden göçertmistir. Tabii ki bu tür saldirilar yalnizca Güneydogu Anadoludaki Hiristiyanlarla sinirli kalmamis, Kuzey Irakta yasayanlara da ayni türden saldirilar yapilmis ve yapilmaktadir. Bununla da yetinmeyen PKK, Süryani, Nasturi ve Keldani gençlerini de zorla kaçirarak terörist eylemlerde kullanmakta, böylece bir tasla birkaç kus birden vurmayi amaçlamaktadir.
Yakin zamanlarda, Kuzey Iraktaki Hiristiyanlara yönelik Kürtlerin vahsiyane saldirilarindan biri, 10 subat 1997de, saqlawa kasabasinda gerçeklestirilmistir. Anilan beldede, iki Asuri (Nasturi) Hiristiyanin Kürtler tarafindan sokak ortasinda öldürülmesi üzerine, olayi Avrupaya tasiyan Asuriler, Avrupada faaliyet gösteren Asuri Demokratik Organizasyonu imzasi ile Kuzey Irakta Kürt Adaletinin Yeni Bir Gösterisi baslikli bir basin bildirisi dagitarak Kürtleri siddetle protesto etmislerdir.
Bu arada, PKKnin güdümündeki Brüksel Kürt Enstitüsü tarafindan, Brükseldeki Avrupa Parlamentosu binasinda 6 Mart 1997 günü düzenlenen bir konferans sirasinda da bir grup Asuri (Nasturi) Hiristiyanin Kuzey Iraktaki saqlawa olayini kinayan bir bildiri dagitmasi üzerine, buna engel olmak isteyen Kürtler ile Asuriler (Nasturiler) arasinda tartisma çiktigi ve taraflarin karsilikli olarak birbirlerini suçladiklarina dair haberler, Türk basininda da yer aldi.68
Yukarida sözü edilen Asuri Demokratik Organizasyonunun bildirisinde, özetle su görüslere yer verilmektedir:
10 subat (1997) pazartesi günü, Kuzey Iraktaki saklavada iki Asuri, Lazar Matta ve oglu Haval, yüzlerce Kürdün vahsice saldirisina ugrayarak kent sokaklarinda katledilmistir.
Son yillarda bu tür olaylar çogalmistir. 10.9.1996 tarihinde, Ahlam Petros Nissan adinda küçük bir Asuri kizi, Kuzey Irakin Barwari-Bala bölgesindeki Baz köyünden silahli bir PKK grubu tarafindan kaçirilmis olup hâlâ kendisinden haber alinamamaktadir.
Bu iki Asurinin öldürülmesiyle ilgili olarak su ana kadar hiçbir adli kovusturma açilmamistir. Kürt makamlari ise, her zaman oldugu gibi, yasalarin ve adaletin uygulanmasi yolunda hiçbir çaba harcamadan, bu olaylari küçümseyip siradan bir vaka gibi göstererek Asurilerin tepkisini yatistirma gayretindedir.
Saldirilarin yeniden siddetlenmesi, sadece Asuriler arasinda Kürtlere güveni ortadan kaldirmakla kalmamakta, ayni zamanda bu trajik olaylarin Kuzey Irakta Hiristiyan Asurilerin kökünü kazimayi amaçlayan önceden planli bir politikanin sonucu oldugunu kanitlamaktadir. (Belge-8)
Öte yandan, 14 Mayis 1997 tarihinde, Türk Silahli Kuvvetlerinin Kuzey Irakta PKKye karsi baslattigi harekâti müteakip, Mesut BARZANI liderligindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) güçleri de bu firsattan yararlanarak; Duhoq, Zaxo, Rewanduz, saqlawa, Erbil gibi çesitli yerlesim birimlerindeki Süryani, Nasturi ve Keldani Hiristiyanlara karsi saldiriya geçtiler.
Söz konusu saldirilar sirasinda; 18 Hiristiyan köyü bosaltilmis, binlerce hektarlik ekili arazi, bag ve bahçeler yakilmis, yüzlerce kisi gözaltina alinarak iskencelerden geçirilmis, onlarca kisi de hunharca katledilmistir.
Özellikle, 16 Mayis 1997 günü ve sonrasinda, Hiristiyanlarin yerlesik bulunduklari Erbilin Anqawa kasabasinda, KDP pêsmergelerince evlere baskinlar düzenlenmis, esyalar talan edilmis, pekçok suçsuz ve savunmasiz insan vahsi bir sekilde kursuna dizilmistir.
KDPnin, Mezopotamya Hiristiyanlarina yönelik bu insanlik disi zulüm ve baskilari, Avrupadaki Süryani, Nasturi ve Keldani kuruluslari tarafindan, Almanya, Belçika, Hollanda, Isveç ve Fransada düzenlenen çesitli gösteri ve yürüyüslerle protesto edilmistir.
Son protesto mitingi ise 28 Haziran 1997 tarihinde, Isviçrenin Cenevre kentindeki Birlesmis Milletler binasi önünde yapilmistir. Göstericiler, KDPnin Süryani, Nasturi, Keldani halklari üzerindeki baski ve katliamlarini belgeleyen bir dosyayi da Birlesmis Milletler Insan Haklari Yüksek Komiserligi yetkililerine sunarak, gerekli girisimlerde bulunulmasini istemislerdir.
Bu arada; Süryani, Nasturi ve Keldani kuruluslari, tüm Hiristiyan âlemine, Papaya, Birlesmis Milletler Genel Sekreterligi ile uluslararasi demokratik kitle kuruluslarina da çagrida bulunarak, KDPnin Hiristiyan halkini yok etme politikasinin önüne geçilmesi gerektigini bildirmislerdir.
SONUÇ
Bugün, Süryani, Nasturi ve Keldani halklarinin her bir ferdinin, dünyanin çesitli ülkelerinde mülteci ve vatansiz olarak yasamak zorunda birakilmasinin yegâne sorumlusunun Kürtler oldugu bir gerçektir. Bu gerçegi, her Süryani, Nasturi ve Keldani insaninin iyice idrak etmesi ve hiçbir zaman da unutmamasi gerekmektedir.
Konuya objektif olarak bakildiginda; geçmiste, Kürtler tarafindan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni toplumlarina uygulanan baskilar ile günümüzde, PKK ve diger Kürt örgütlerinin yine ayni topluluklara yönelik insanlik disi saldirilari arasinda hiçbir farkin bulunmadigi anlasilmaktadir.
Bununla birlikte, gerek PKKnin ve gerekse diger Kürt siyasi örgütlerinin ve ideologlarinin, bölgedeki tüm etnik topluluklari Kürtlestirme yönünde, asimilasyona tabi tutma gayretleri, çok daha vahim bir durum arzetmektedir.
Bu baglamda; özellikle Avrupa ülkelerinde, sayilari az da olsa, bilerek veya bilmeyerek PKK ve diger Kürt örgütlerinin güdümüne girmis bulunan Süryani, Nasturi, Keldani ve Ermeni halklarina mensup bilinçsiz bazi kisilerin, konumlarini bir kez daha gözden geçirip, Kürt örgütlerinin kirli oyunlarina alet olmamalarini temenni ediyoruz.
Dipnotlar :
1 Hanna Dolapönü, "Süryaniler", Öz Hizmet, Sayi: 6, 1955, s.133; Tarihte Mardin (Çev.Cebrail Aydin), Istanbul 1972.2 Von Luschan, Völker, Rassen, Sprachen (Halklar, Irklar, Diller), Berlin 1922; Nikola Marr, Der Japhetische Kaukasus (Yafetik Kafkasya), Leipzig 1923; K.Moszynski, Badania nadpochodzeniem i pierwotnq Slowian (Slavlarin Kökeni ve Ilk Kültürü Üzerine Arastirmalar), Cracovie 1925; Mesud Fâni, La Nation Kurde et son évolution sociale, Paris 1933 (Türkçe basimi: Kürtler ve Sosyal Gelisimleri, Ankara 1993); Aydin Taneri, Türkistanli Bir Türk Boyu Kürtler, Ankara 1983; Dr.sükrü Mehmet Sekban, La Question Kurde, Paris 1933 (Türkçe basimi: Kürt Sorunu, Istanbul 1970), vb..
3 Welatê Torî, Birlikte Oldugumuz Halklar, Istanbul 1988, s.7.
4 Piskopos Shaq Armalto, Türkiye Mezopotamyasinda Mardin (Çev.Turan Karatas), Isveç 1993,s.12.
5 T.Yilmaz Öztuna, Baslangicindan Zamanimiza Kadar Türkiye Tarihi, Cilt:1, Istanbul 1963, s.52.
6 Horepiskopos Aziz Günel, Türk Süryaniler Tarihi, Diyarbakir 1970; Cebrail Aydin, Tarihte Süryaniler, Istanbul 1964; Hanna Dolapönü, Tarihte Mardin, Istanbul 1972; Yakup Bilge, Süryanilerin Kökeni ve Türkiyeli Süryaniler, Istanbul 1991.
7 Prof.Dr.Osman Turan, Dogu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Istanbul 1973, s.232.
8 Yakup Bilge, a.g.e., s.48, 49, 52, 53.
9 Martin Van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazilar, Istanbul 1992, s.23.
10 Gregory Abul Farac (Bar Hebraeus), Abul Farac Tarihi (Süryaniceden Ingilizceye Çeviren: Ernest A.Wallis Budge; Türçeye Çeviren: Ömer Riza Dogrul), Cilt:1, Ankara 1945, s.60-63.
11 M.Emin Zeki, Kürdistan Tarihi, Istanbul 1977, s.141.
12 Miladi Tarih: 1842.
13 Alaaddin Succadi, soresekani Kurd û Komari Iraq, Bagdat 1959, s.45.
14 Dr.Celilê Celil, XIX.Yüzyil Osmanli Imparatorlugunda Kürtler, Ankara 1992,s.129,130,134,135.
15 Hagop sahbazyan, Krdo-Hay Badmutyun (Kürt-Ermeni Tarihi), Istanbul 1911 (Bkz. Bazil Nikitin, Kürtler, Cilt:2, Istanbul 1978, s.33)
16 M.Emin Zeki, a.g.e., s.142.
17 Dr.Celilê Celil, a.g.e., s.142, 143.
18 M.Kalman, Osmanli-Kürt Iliskileri ve Sömürgecilik, Istanbul 1994, s.118.
19 M.Kalman, a.g.e., s.118.
20 M.Kalman, a.g.e., s.119.
21 William Eagleton,Mehabad Kürt Cumhuriyeti 1946 (Çev.M.Emin Bozarslan), Ist. 1976, s.26, 27.
22 Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15.Yüzyildan Günümüze Ermeni Kürt Iliskileri, Istanbul 1992, s.70, 71.
23 Karl May, Durchs Wilde Kurdistan, Wien 1881.
24 E.S.Soane, To Mesopotamia and Kurdistan in disguise, London 1912, s.116.
25 Bazil Nikitin, Kürtler, Cilt:2, Istanbul 1978, s.32, 33.
26 Martin Van Bruinessen, a.g.e., s.131; ayrica bkz. A.Henri Layard, Niniveh and its Remains (Ninova ve Kalintilari), Cilt:1, London 1850, s.228.
27 M.Gamazov, Ot Bosfora do Persidskogo Zaliva. Iz zapisok vedennih vo vremya çetirihletnego putesestviya demarkatsionnoy komissii no Turtsii i Persii (Istanbul Bogazindan Pers Bogazina Kadar, Türkiye ve Irandaki Sinir Komisyonunun Dört Yillik Yolculugundan Derlenen Notlar), Vremya, SPb, 1861, C.VI, No:1, s.116 (Bkz. Dr.Celilê Celil, a.g.e., s.143).
28 Dr.Bletch Chirguh, El-Kaziyetül-Kurdiye (Kürt Sorunu), Kahire 1930, s.41.
29 Nazmi Sevgen, Dogu ve Güneydogu Anadoluda Türk Beylikleri -Osmanli Belgeleri Ile Kürt Türkleri Tarihi-, Ankara 1982, s.81.
30 Prof.Dr.Abdülhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyasi, Ankara 1993, s.346.
31 T.C.Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1229, 13 Lef (Bkz.Nazmi Sevgen, a.g.e.,s.77, 78).
32 Martin Van Bruinessen, a.g.e., s.131.
33 T.C. Basbakanlik Arsivi, Ayniyat Defteri, 609 (Bkz.Nazmi Sevgen, a.g.e., s.78, 79)
34 T.C. Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1238, 10 Lef (Bkz. Nazmi Sevgen, a.g.e., s.79, 80).
35 T.C. Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1235, 9 Lef (Bkz.Nazmi Sevgen, a.g.e., s.86-88).
36 T.C. Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1229, 10 Lef (Bkz. Nazmi Sevgen, a.g.e., s.88).
37 T.C. Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1238, 2 Lef (Bkz. Nazmi Sevgen, a.g.e., s.89).
38 T.C. Basbakanlik Arsivi, Mesâil-i Mühimme, 1238, 1 Lef (Bkz.Nazmi Sevgen, a.g.e., s.89, 90).
39 J.Joseph, The Nestorians and their Muslim Neighbours. A.Study of Western Influences on their Relations, Princeton 1961; Prof.Dr.Erich Feigl, Die Kurden, München-Germany 1995, s.187, 189; Nazmi Sevgen, a.g.e., s.101; Dr.Celilê Celil, a.g.e., s.148; Prof.Dr.Abdulhaluk Çay, a.g.e., s.347.
40 T.C. Basbakanlik Arsivi, Irade, 1263, No: 1279, 3 Lef (Bkz.Nazmi Sevgen, a.g.e., s.104, 105).
41 Avedis Berberyan, Badmutyun Hayots (Ermeni Tarihi), Istanbul 1871, s.321, 322 (Bkz. Garo Sasuni, a.g.e., s.74, 75).
42 Hagop sahbazyan, a.g.e., (Bkz.Garo Sasuni, a.g.e., s.79).
43 Garo Sasuni, a.g.e., s.79.
44 Garo Sasuni, a.g.e., s.79-83.
45 Avedis Berberyan, a.g.e., s.323-326 (Bkz.Garo Sasuni, a.g.e., s.84, 85.)
46 Garo Sasuni, a.g.e., s.95.
47 Garo Sasuni, a.g.e., s.96.
48 Garo Sasuni, a.g.e., s.97.
49 Garo Sasuni, a.g.e., s.98.
50 Garo Sasuni, a.g.e., s.99.
51 Garo Sasuni, a.g.e., s.98, 99.
52 Garo Sasuni, a.g.e., s.110.
53 Ismail Göldas, Kürdistan Teâli Cemiyeti, Istanbul 1991.
54 Garo Sasuni, a.g.e., s.119.
55 Prof.Dr.Bayram Kodaman, Sultan II.Abdülhamid Devri Dogu Anadolu Politikasi, Ankara 1987; ayni yazar, Hamidiye Hafif Süvari Alaylari, Tarih Dergisi, Sayi:32den Ayri Basim, Ankara 1979; Necati Gültepe, Hamidiye Alaylari, Hayat Tarih Mecmuasi, Sayi:7 (Temmuz 1976); Hamidiye Alaylari, Ana Britannica Ansiklopedisi, Cilt:14, s.374.
56 Garo Sasuni, a.g.e., s.124, 125.
57 MED TV, 3 Agustos 1995, "Gotûbêj" (Söylesi) Programi.
58 Yakup Bilge, a.g.e., s.110, 111.
59 Ali Vehbi Bey, Pensees et sourvenirs de lex-Sultan Abdulhamid, Paris, s.16-17 (Zikreden: Prof.Dr.Bayram Kodaman, a.g.e., s.32, 33).
60 T.C.Basbakanlik Arsivi, Yildiz Evraki, Kisim 37, Evrak nr.47/27, Zarf 47, Karton 113. Tensikat-i Askeriye Cümlesinden Olarak Hamidiye Süvari Alaylarina Dair Kanunnamedir. Dersaadet 1308. (Zikreden: Prof.Dr.Bayram Kodaman, a.g.e., s.34).
61 M.serif Firat, Dogu Illeri ve Varto Tarihi, 5.Baski, Ankara 1983.
62 William Eagleton, a.g.e., s.37-39.
63 Hori Süleyman Hinno, Farman Tur-Abdinli Süryanilerin 1914-1915 Katliami, Atina 1993,s.14-15.
64 Hori Süleyman Hinno, a.g.e., s.33, 41, 42, 43, 44, 100, 143.
65 Botan Amedi, Kürtler ve Kürdistan Tarihi, Istanbul 1991; Welatê Torî-Nêrgiza Torî, Kürt Kökeni Büyük Boylar, Istanbul 1991; Ihsan Nuri, Kürtlerin Kökeni, Istanbul 1977; Selahaddin Mihotulî, Arya Uygarliklarindan Kürtlere, Istanbul 1991; Nêrgiza Tori, Kürtlerde Sanat, Istanbul 1991; Cemsid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarligi, Istanbul 1991; M.Emin Zeki, Kürdistan Tarihi, Istanbul 1977
66 Amed Tîgrîs-Aso Germiyanî, Dîroka Kurd û Kurdistanê, Istanbul 1991, s.22; M.Emin Zeki, a.g.e., s.169; C.Aladag (Kemal Burkay), Kürdistanin Sömürgelestirilmesi ve Kürt Ulusal Hareketleri, Istanbul 1978, s.205; Mehmet Bayrak, Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri, Ankara 1993, s.596, 597; Cigerxwin, Tarixa Kurdistan, Stockholm 1985; vd..
67 Kürdistan Sürgün Parlamentosu Hazirlik Komisyonu Bülteni, sayi: 1, subat 1995, s.1
68 Kürt Asuri Gerginligi, Türkiye Gazetesi, 18 Mart 1997.