Süryani soykırımı SEYFO devam ediyor

MARDİN’DE SÜRYANİLERE AİT ÇOK SAYIDA

 Süryani soykırımı SEYFO devam ediyor.

Süryani kiliselerine, manastırlarına, mallarına el kondu ve Dinanet’te devredildi

Süryaniler Mezopotamya’nın ve Ortadoğu’nun en kadim halklarından biridir. Süryanilerin tarihi kökleri Asurlara kadar uzanır. Bu yıl Süryani takviminin 6767. yılıdır. Türklerin tarih sahnesine çıkmasından çok önceleri Süryaniler vardı, büyük medeniyet yaratmışlardı.

Süryanilerin anayurdu Turabdin’dir. Turabdin, Allah’ın kullarının dağları, toprakları anlamına gelir. Coğrafi olarak Turabdin; Mardin, Midyat, Nusaybin, Hazak, Hasankeyf, Gercüş, Savur ve Ömerli il ve ilçelerini içine alan uzunluğu 250, eni 150 km genişliğindeki bölgedir.

Süryaniler 1915 öncesinde, Turabdin’den başka, İran’da Urmiye, Osmanlı İmparatorluğu’nda Van, Harput, Bitlis, Adana, Diyarbakır, Urfa vilayetlerinde ve Suriye, Irak’ta yaşıyorlardı. Dicle nehrinin batısında yaşayan Süryanilere Batı Süryanileri, doğusunda yaşayanlara ise Doğu Süryanileri deniyordu.

1915 yılında meydana gelen Süryani soykırımı, Seyfo sırasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Süryanilerin 250 000 kadarı katledilmişti.

Metropolit Afram Basavm’ın verdiği resmi bilgilere göre, sadece Turabdin Bölgesi’nde, 1914-1918 yıllarında meydana gelen Seyfo sırasında; 346 Süryani köyü Müslümanların ve askerlerin saldırısına maruz kalmıştı. 156 kilise ve manastır yakılmış, yıkılmıştı. Toplam 13 350 Süryani ailesi, 90 313 Süryani katledilmişti. Ayrıca 154 Ruhani de öldürülmüştü.

1915’te 90 Süryani köyünde 6463 aile yaşıyordu. 1992’de ise sadece 457 aile kalmıştır. 2017 yılında ise tüm Turabdin’de yaşayan Süryanilerin sayısı 2500-3000 kadardır.

Seyfo’dan kurtulan Süryanilere huzurlu ve güvenli bir hayat verilmiş olsaydı bugün Turabdin’de 250 000 kadar Süryaninin yaşaması gerekirdi. Günümüzde Türkiye’de yaşayan Süryanilerin toplam sayısı 15 000 kadardır.

Süryaniler 1964 sonrası devletin resmi politikası ile korkutuldular, vuruldular, öldürüldüler. Soykırımdan kurtulan Süryaniler ve onların evlatları anayurtlarını terk etmek zorunda kaldılar. Günümüzde sadece İsveç’te yaşayan Süryanilerin sayıları 150.000 kadardır.

Sonun sonunu getirmek!

Osmanlı İmparatorluğu’nun ana politikası Hıristiyanları Müslümanlaştırmak idi. 1900 sonrasında İttihat ve Terakki’nin ve 1920 sonrası Türkiye’nin ana politikası ise Türkiye’yi Sünnileştirmek ve Türkleştirmek oldu.

1914 yılında şimdiki Türkiye sınırları içinde yaşayan toplam 16.5 milyon nüfusun dört milyon kadarı Hıristiyandı, Müslüman olmayan halklardı.

1908 İttihat ve Terakki Cemiyeti Kongresi’nde alınan kararlara göre: Kürtler Türkleştirilecek, Aleviler Sünnileştirilecek, Hıristiyanlar yok edilecek, Resmi dil Türkçe olacaktı. 100 yıldan beri Türkiye’de bu kararlar hiç değişmeden uygulandı, uygulanmaya devam ediyor. Türkiye’de partiler değişir, darbeler olur, demokrasi gelir gider, fakat ana politika çeşitli biçimler altında aynen devam eder.

Soykırımdan kurtulan Hıristiyanlar, Ermeniler, Süryaniler kendi varlıklarını, kültürlerini, dinlerini, dillerini devam ettirmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Türkiye ise soykırımdan kurtulmuş insanların varlıklarını, kültürlerini, dinlerini, dillerini yok etmeye çalıştı ve çalışıyor. Türkiye Süryani soykırımını noktalamadı. Şimdi sonun sonunu getirmek için harekete geçmiş bulunuyor.

Soykırım, Almanya örneğinde olduğu gibi resmen kabul edilirse, soykırıma uğramış halktan, milletten resmen özür dilenirse ve soykırımın suçluları cezalandırılırsa, soykırıma karşı sürekli ve bilinçli bir bilinç tazelemesi yapılırsa soykırım sona ermiş kabul edilir.

Oysa Türkiye soykırımı ağzına alanı vatan haini ilan ederek cezalandırmakta ya da Hrant Dink örneğinde olduğu gibi açık açık öldürmektedir.

Mardin’de meydana gelen olay nedir?

Mardin’de Süryani kilise, manastır ve arazilerine el konarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi olayı yeni bir adımdır. Fakat kilise, manastır, dini okulların elkonularak camiye dönüştürülesi Osmanlı’dan beri devam eden bir uygulamadır. Gelişmeleri kısaca hatırlayalım:

TBMM 2012 yılında aralarında Mardin’inde olduğu 13 ilin Büyükşehir olmasına karar vermişti. Büyükşehir Yasası’na göre Mardin’in büyükşehir olmasının ardından köyler resmi olarak mahalleye dönüştürüldü ve il idaresine bağlandı. 2012 yılının sonunda yapılan yasal değişikliğin ardından Mardin Valiliği tarafından tasfiye komisyonu kuruldu. Tasfiye Komisyonu kentte, tüzel kişiliği sona eren kurumların mülklerini paylaştırmaya başladı. Devir ve tasfiye işlemlerine başlamıştı. Mardin Büyükşehir olduğunda Belediye Başkanlığı AKP’nin elinde idi. 2014 yılında yapılan yerel seçimlerde HDP’li Ahmet Türk Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı AKP’nin elinden aldı. Ahmet Türk, Midyat’a gitti, Süryani Derneği’nde yapılan bir toplantıya katıldı ve Süryani Soykırımından dolayı Süryanilerden özür diledi ve Midyatlı Süryani Februniye Akyol’u Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı ilan etti. İlk kıyamet işte o zaman kopmuştu!

1914 seçimleri yaklaşırken, AKP kaybedeceğini anlayınca, Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu’nu hızla çalıştırarak Mardin’in kıymetli mal ve arazilerini hazineye, kamu kurumlarına, borçları ve değersiz mal ve mülklerini Belediyeye devretti. Fakat o günlerde AKP henüz Süryani mallarını, kilise ve manastırlarını Diyanet’e devredecek kadar kendini güçlü hissetmiyordu. Kürt hareketi ve Demokratik Türkiye kamuoyu böyle bir haksızlığa başkaldırabilirdi.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve sonrasında ilan edilen OHAL, AKP’ye sınırsız güç verdi. Diyarbakır’da, Suriçi’deki Ermeni, Süryani, Kildani ve Kürt tarihsel ve kültürel mirası yerle bir edildi. HDP Genel Başkanı, Eşbaşkanı ve milletvekilleri tutuklandı. HDP’li Belediye Başkanları görevden alındı. Ahmet Türk hapse atıldı. Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na vali atandı. Mardin vali ve kayyumla idare edilmeye başlandı. İşte bu süreç içinde AKP Turabdin’deki Süryanilerin sonunu getirecek uygulamalara başladı.

Kanunsuzluk nasıl kanuna uyduruldu?

2016 yılı içinde Mardin Valiliği Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu, Mardin’in ilçelerinde bulunan, Süryani cemaatine ait çok sayıda kilise, manastır, mezarlık ve başka diğer arazileri başta Hazine olmak üzere ilgili kamu kurumlarına devretti. Mor Gabriel Manastırı Vakfı bu karara itiraz etti. Ancak geçtiğimiz Mayıs ayında tasfiye komisyonu itirazları reddetti. Mülkiyeti hazineye aktarılan kilise, manastır ve mezarlıklar Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi.

Mor Gabriel Manastırı Vakfı şimdiye kadar yaptığı incelemelerde onlarca kilise ve manastırın Hazine’ye devredilip Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildiğini tespit etti. Mezarlıklar da Mardin Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş durumda. Kilisenin ve manastırların bazılarının bakımı hali hazırda Mor Gabriel Manastırı Vakfı tarafından yapılıyor ve belirli günlerde ibadete açılıyor. Mezarlıklar da halen ziyaret edilen, defin işlemlerinin aktif olarak yapıldığı ve Süryani halkı tarafından aktif olarak kullanılan yerler. Süryaniler kararın iptali için Mahkeme’ye başvurdu.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsisi yapılan Süryani Cemaatine ait kilise ve manastırlar şunlardır:

Mardin Midyat İlçesine bağlı Hapisnas (Mercimekli) Köyü: Mor Lo’ozur Manastırı
Mardin Nusaybin ilçesine bağlı Marbobo (Günyurdu) Köyü: Mor Dodo Kilisesi
Mardin Nusaybin ilçesine bağlı Harabale (Üçköy) Köyü: Mor Malke Manastırı
Mardin Nusaybin ilçesine bağlı Harabamishka (Dağiçi) köyü: Mor Aho Kilisesi
Mardin Nusaybin ilçesine bağlı Badibe (Dibek) Köyü: Mor Yakup Manastırı

Mor Gabriel Manastırı Vakfı karara itiraz etti. Ancak tasfiye komisyonu itirazları reddetti. Hazine’ye aktarılan mülkler, 2016’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Mor Gabriel Manastırı Vakfı Başkanı Kuryakos Ergün, “50’ye yakın kilise ve manastırdan bahsediyoruz. Tespit çalışmalarımız devam ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne başvuru yapacağız. Aynı zamanda dava da açacağız. Şimdiye kadar 20’ye yakın tapu için dava açtık. 30’a yakın tapu için de dava açacağız.” dedi. (Agos, 2.6.2017)

“Lozan Anlaşması’nın 42/3 maddesine göre Türk Hükümeti, söz konusu azınlıklara (gayrimüslimlere) ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır isleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükümeti, yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiç birini esirgemeyecektir. Keza Lozan Anlaşması’nın 37. maddesine göre; Türkiye, 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiç bir kanunun, hiç bir yönetmeliğin (tüzüğün) ve hiç bir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir yönetmelik (tüzük) ve hiç bir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir. AKP Hükümeti ise, Süryani’den alıp Diyanet’e veriyor!

Uygulama Hz. Muhammed’in verdiği Ahitname’ye de terstir!

Ayrıca bu devir işlemi Hz. Muhammed’in verdiği söze ve Yeminname’ye terstir. Çünkü: “Hz. Muhammed’in şahitliğinde, sahabelerin ve İslam büyüklerinin huzurunda bu mübarek ahidname yazılmıştır. Bu Ahidname, Allah’tan korkan, salih, seçkin ve güvenilir otuz şahidin huzurunda ceylan derisi üzerine, üç nüsha yazılmıştır.”

Bu Ahidname’de Hz. Muhammed aynen şunları söylüyor:

“Papazlar ve rahiplerden cizye alınmasın. Manastırların ve kiliselerin mallarına ve kazançlarına zarar verilmesin ve ebede dek haraç alınmasın. Onların patrikleri ve piskoposları yerlerinden sürgün edilmesin, değer görsünler. Onların şeriatları iptal edilmesin. Kimse Nasranilerin (Süryanilerin) evine zorla girmesin, onların kiliselerinden zorla ve haksız yere bir şey alınması caiz değildir. Onların mescitlerinden biri yıkıldığı zaman tekrar eskisi gibi inşa edilsin. Bundan dolayı hata ve günahla suçlanmasınlar. Bize ve verdiğimiz ahidnameye muhalefet eden Allah’ın ahdine muhalefet etmiştir. Ben ondan uzağım ve o benim cemaatimden uzak olsun.”*

Süryanileri acıları bizim de acılarımızdır!

Süryaniler, Osmanlı döneminde de, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de, iyi günlerde de, kötü günlerde de devlete daima bağlı kaldılar. Soykırımdan kurtulan Süryaniler, 1919’da Mardin’in İngilizlere verilmesine karşı çıktılar. 1921’de Sakarya Savaşı öncesinde Diyarbakır Meyremana Kilisesi’nde 80 Süryani kadınının çalıştığı bir dikimevi kurdular, Türk Ordusu’na elbise diktiler. Cumhuriyet hükümetinin tüm reformlarını desteklediler.

Bütün bu bağlılığa, vefaya, dostluk ve kardeşliğe karşı Türkiye Devleti ve Müslümanlar tarafından sürekli baskı ve zorbalığa maruz kaldılar.

Son uygulama Süryanilere karşı yapılanlar haksızlıktır, vefasızlıktır, vicdansızlıktır ve nankörlüktür! Bu el koyma ve Diyanet’e tahsis etme din ve inanç özgürlüğüne, insan haklarına, Türkiye Cumhuriyeti’nin imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalara terstir. Bu uygulamalarla Türkiye’nin onuru dünya halklarının gözünde bir kat daha zedelenecektir.

Bu haksızlığa, Lozan Anlaşması 42/3 maddesinin açık ihlaline son verilmelidir! Bu devir işleri Hz. Muhammed’in verdiği Ahidname’ye de terstir! Dinen haramdır ve günahtır!

Süryanilerin el konulan kiliseleri, manastırları, arazileri, kültürel ve tarihsel mirasları geri verilmelidir.

Süryaniler Türkiye’nin zenginliğidir. Türkiye ve Turabdin Süryani kardeşlerimizle birlikte daha güzel ve anlamlıdır.

Süryani kardeşlerimizin derin yaraları yeniden kanatılmamalıdır! Seyfonun acıları yeniden bir kat daha artırılmamalıdır! Seyfonun acıları benim de, bizim de acılarımızdır!

 

Bochum, 26 Haziran 2017                                          

Kemal Yalçın

 

*Bu Ahidname’nin orijinali Deyrulzafartan Manastırı’ndadır. Ahidname’nin tam metni altı metredir. Çevirisini “Süryaniler ve Seyfo, 1.Cilt, sayfa:120-127’de yayınladım. KY

 

Leave a reply:

Your email address will not be published.

Site Footer