Bu yazı Kerkük’te idarenin Irak merkez yönetiminin eline geçmesinden önce kaleme alındı. Konu, halkının çıkarlarını değil; kişisel geleceğini ve aşiret çıkarlarını ön plana alan Barzani yönetimi değildir. Bu konu başka bir yazı konusudur. Bu yazıya ilişkin ise son söyleyeceğimi de belki ilk baştan söylememde yarar var. Asurlar, hakları ve toprakları işgal edilmiş bir ulustur. Mezopotamya’nın en eski halkıyız. Hakları ve özgürlüğü elinden alınmış halkları, en iyi bir şekilde anlayacak bir konumdayız. Adı ve rengi ne olursa olsun dünyadaki bütün halkların özgür bir şekilde yaşama hakları olduğu gibi Kürtlerin de özgür yaşamaya ve kendi kaderlerini, kendilerinin tayin etmeye hakları vardır. Asurlar olarak bizim karşı çıktığımız Kürtlerin özgürlük talepleri ve kendi kaderlerini kendi ellerinde bulundurma istemleri değildir. Hiç değildir. Bu anlamda bizim itirazlarımız la Türk, İran ve Irak Merkez yönetiminin itirazları arasında hiç bir benzerlik yoktur ve olamaz. Bu devletler için Kürtler köleliği kabul ettiği sürece iyidirler. Bizler için ise Kürtler özgürleştikleri sürece iyidirler.
Bizim esas karşı çıktığımız şey;
Irak’taki Barzani önderliğindeki Kürt yönetiminin; Türk, Fars ve Irak devletlerinin yani hepimizin cellâtları olan ülkelerin uyguladığı ulus-devlet konseptini şu veya bu şekilde kopya etmesidir. Bilindiği gibi Türkiye, Iran ve Irak Devleti diğer ulusları ya fiziki olarak yok ederek ya da diğer yollarla, ulus devletlerini inşa etmiş ve homojenleştirmişlerdir. Kürdistan sözcüğü de politik bir sözcüktür. Arkasındaki ‘tan’ eki farsça kökenlidir. Pakistan, Türkmenistan, Kazakistan olduğu gibi Kürdistan sözcüğü de Kürt toprağı demektir. Her şeyden önce üzerinde kurulmaya çalışılan toprakların tümünün Kürt toprağı olduğu asla doğru değildir. Bu topraklarda Kürtlerin bu gün demografik bir çoğunluğa sahip olduğu doğrudur. O toprakların bir kısmı biz Asurluların ‘’Mezopotamya’’ dediği ve halen tıpkı Kürtler gibi üstelik 5 ayrı parçada yaşamak zorunda kalan Asurluların da toprağıdır. Vurgulanması gereken diğer bir nokta da şudur. ‘Bu referandumun zamanı uygun muydu, değil miydi; referandum gerçekten çözüm müdür, değil midir; kararı nasıl alındı ya da alınmadı’ vb. sorular Kürtler arasında tartışılıyor ki bu hak onların en doğal hakkıdır.
İkincisi, Barzani önderliğindeki KRG, Asurların önderlik ve politik örgütsel zaafından da yararlanarak yine Asurların binlerce yıldır üzerinde yaşadıkları bölgeyi ve demografiyi bilinçli bir şekilde değiştirmişlerdir. Oysa bölgenin asli halkı Asurlardır ve başkası değildir. Barzani yönetimi ekonomik ve politik gücünden istifade ederek Asur politik örgütlerinin karşısına, kendisine sadık bazı yapmacık şahsiyetler ve kurumlar ortaya çıkarmıştır. Asurların haklarını savunan ve sesli konuşan Asur liderlerine karşı cinayetler geliştirmiştir. Bunlardan birisi Parlamento üyesi Francis Yousif Shabo, Kürtlerin toprak gaspı ve KRG nin bunu sistematik olarak yaptığını sesli bir şekilde dile getirmesi üzerine Waheed Kofi ve yanındaki bir grup tarafından 1993 yılında suikasta uğramıştır. Daha sonra Waheed Kofi komutan rütbesiyle ödüllendirilmiş ve bu yılın başına kadar – yüksek dereceli asker rütbesiyle – Massoud Barzani’in yönetimindeki (KDP)’nin egemen olduğu bölgede, ellerini kollarını serbestçe salayarak yaşamını sürdürmekteydi. Bu yılın başında Şubat ayında ölen Waheed Kofi’ye görkemli bir cenaze töreni yapıldı. Kendisine adeta kahraman muamelesi gösterildi.
Buna benzer başka bir örnek daha verilebilir. Asur patriği Mar Benyamin Shimun, Mart 1918 yılında Kürt lideri Simko (İsmail Agha Shekak) tarafından kaldığı köye barış müzakeresi için davet ediliyor. Çok dostane bir şekilde evden çıkan Mar Benyamin Shimun ve yanındaki 150 adamı Sımko’nun verdiği bir işaretle kurşun yağmuruna tutuluyor ve öldürülüyorlar. İşte böylesi bir katilin adı KDP nin yönetimindeki bölgelerde Asurların da yaşadığı yerleşim yerlerinde caddelere verildi. Böylesi bir katil okullarda kahraman olarak tanıtılıyor, ders kitaplarında yer alıyor ve Asurların çocukları da Sımko’yu bir kahraman olarak okumak zorunda bırakılıyorlar.
Barzani yönetiminin egemen olduğu bölgede, topraklarına el konulmamış, haklarına tecavüz edilmemiş hemen hemen tek bir Asur köyü ve kasabası bulmak zordur. Duhok’ta bulunan Levo, Komano, Qarawelle, Komane; Erbil’deki Shaqlawa ve Koysinjag olmak uzere bölgedeki bir çok Asur köyünün toprakları sahiplerinin elinden alınmıştır. Geriye kalanları ya yerlerinden sürülmüş yada çok güçsüz bir şekilde kaderleriyle başbaşa bırakılmışlardır.
Bu konuyla ilgili bir örnek daha vereyim. Ankawa Havaalanı Asurların gasp edilmiş toprakları uzerine inşa edilmiş bir havalanıdır. Örnekler alabildiğine çoğaltılabilir. Hiç şüphe yok ki sistematik olarak Asurlara karşı uygulanan bu politikanın benzeri Yezidi, Türkmen ve Shabak’lara da uygulanmıştır.
Nufüsunun tümü Asurlardan oluşan Alqosh’un Asurlu valisi Faiz Abed Jahwareh bütün protestolara rağmen KDP yönetimi tarafından görevinden alınıp yerine KDP üyesi Lara Yousıf Zaya atanmıştı. Tel Keppe ve daha bir çok yerleşim yerinde Alqosh ta yapılanların aynısı yapıldı. Asurlu yöneticiler ve valiler yerlerini Barzani yönetimine sadık kişilere bırakmak zorunda kalmışlardır. Geçmişte ve günümüzde Asurluların yaşadığı soykırımlar ve katliamlarla yüzleşilmeden, dün olduğu gibi bugün de devam eden toprak gaspı politikası son bulmadan, Asurlar olarak nasıl komşuları Kürtlere “‘Özgürlüğünüz’ hayırlı olsun diyebiliriz?’’ Bu bir özgürlükse, bu özgürlük bir başkasının yok edilmesi üzerine inşa edilmemelidir.
Milliyetçilik zehirli bir ideolojidir. Ancak bundan kurtulmanın yolları vardır. İnsanlar üzerlerindeki kiri atmak için nasıl her gün banyo yapma ihtiyacı güdüyorlarsa, Milliyetçilik zehirinden kurtulmak için de sürekli diğer ulustan insanların duygu, düşünce ve yaşam zorluklarına karşı empati göstermeli ve onları anlamaya çalışmalıdırlar. Aksi halde ‘benim milleyetçiliğim senin milliyetçiğinden daha iyidir’ söylemi insanları birbirini yok etmeye kadar götürürür.
Son olarak şunu ilave etmek isterim. Madem –Sovyet- şekli ortak vatan, veya projeler devri bitti ve madem herkes ‘toprağını’ yani TAN’ını kuruyor ve ulusal duygularını okşuyorsa ve madem herkes ulusal bayrağının dikilmesinden büyük bir haz alıyor ve madem Ortadoğu’da bir çok Arap Cumhuriyeti olmak üzere, Türklerin Türkiye’ si, Yahudilerin İsrail’i var ise, Müslümanların kendilerini güvende hissettikleri bir çok devlet ve devletçik var ise, o zaman Ninova vadisi de Asurlular ve kendini güvende hisedecek diğer hristiyanların özgür ülkesi olsun! Onlarda bayraklarının dalgalanmasından haz alsınlar!
Bu bölgeyi de Birleşmiş Milletler koruma altına alsın! Ki yerli halkları koruma altına almak Birleşmiş Milletlerin sorumluluğudur.
Sabri Atman