Nobel Barış Ödülü Komitesine
Norveç
Alman Parlamentosu üyesi, Türkiye kökenli Cem Özdemir ve diğer on milletvekiline Nobel Barış Ödülü verilsin.
Soykırım bir insanlık suçudur. Bu suçu işleyenlerin çoğu ilk etapta inkar yolunu seçtiler. Ancak bazı halklar bunun bir insanlık suçu olduğunu kabul etme olgunluğuna eriştiler. Soykırımı lanetleyip demokrasiyi seçip uygarlık düzeyine eriştiler. Buna örnek olarak Almanya gösterilebilir. Eğer Almanya Nazi döneminde gerçekleşen Holokost gibi bir insanlık suçuyla arasına mesafe koymaz ve bunu lanetlemeseydi elbette bugünkü uygar dünyada yer bulamayacaktı.
Ne var ki coğrafyalarında soykırım yaşanmış ülkelerin hepsi Almanya’nın yolunu seçme olgunluğunu gösteremedi. Kendi ulusları adına ve kendi coğrafyalarında gerçekleşen soykırımı birçok sebeple inkar yolunu seçtiler. Bu ülkelerden bir tanesi de Türkiye’dir. Osmanlı Türk yönetimi Birinci Dünya savaşı sıralarında, iki milyonunun üzerinde Ermeni, Asur (Süryani) ve Rum’u katliamdan geçirerek 20’ci yüzyılın ilk büyük soykırımını gerçekleştirdi. Ne var ki aradan 101 sene geçmesine rağmen Türkiye tarihiyle yüzleşmeyi değil; inkar etmeyi seçti. Bu inkar politikası yalnızca Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemekle kalmıyor, aynı zamanda soykırım kurbanı halkların yarasını da açık tutuyor.
2 Haziran, 2016 tarihinde Almanya Parlamentosunda yapılan oylamada Birinci Dünya Savaşı sıralarında, Osmanlı Türk yönetiminin, Ermeni, Asur (Süryani, Keldani ve diğer tanımlamalarıyla) ve Rum halklarına karşı soykırım yaptığını onayladı ve Almanya’nın da bu soykırımdaki suç ortaklığına parmak bastı. Bu oylamada Almanya Parlamento üyesi on bir Türkiye kökenli milletvekili evet oyu kullandı. Ne var ki, hemen bunun ertesinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, Türkiye Adalet Bakanı ve daha birçok politik parti temsilcisi ve önemli bir Türk kamuoyu, oylamaya katılan ve evet oyu veren Almanya Parlamentosu üyesi olan Türkiye kökenli milletvekilleri, başta Cem Özdemir, Özcan Mutlu, Ekin Deligöz, Aydan Özöğuz, Mahmut Özdemir, Mehmet Hakverdi, Cansel Kızıltepe, Gülistan Yüksel, Sevim Dağdelen, Azize Tank, Cemile Yusuf, hakkında adeta bir linç kampanyası geliştirdiler. “Kanı bozuklar’’, “ hainler ”, ‘Alman gavurları’, onlar için kullanılan deyimlerin başında geliyordu. Erdoğan bunların Türk olamayacağını “kanlarının laboratuvar testinden geçmesi” gerektiğini söyledi.
Bütün bu söylemlerden sonra on bir milletvekiline karşı yöneltilen tehditlerin haddi hesabı kalmadı. Söz konusu milletvekilleri ne yapmışlardı da böylesi söylemlere ve tehditlere maruz kalmışlardı? Suçları neydi? Evet, söz konusu milletvekilleri vicdanlarına uymuşlardı. Soykırımın bir insanlık suçu olduğunun bilincindeydiler ve Türkiye’nin bu tabudan kurtulmasını, tarihiyle yüzleşmesini ve demokratikleşmesini istemişlerdi, bu yüzden evet oyu kullandılar. İnsanlığı savunmuşlardı ve bu yüzden böylesi bir linç kampanyasına ve tehditlere maruz kalmışlardı. Süryani Soykırımı Araştırmalar Merkezi Başkanı olarak, insanlığı ve demokrasiyi savunan yukarıda isimleri geçen ON BİR milletvekilinin yalnız bırakılmamalarını ve Nobel Barış Ödülü’yle onurlandırılmalarını öneriyorum.
Saygılarımla,
Sabri Atman
Süryani Soykırım Araştırmalar Merkezi, SEYFO CENTER