Bu benim büyük büyükannem Seyran, 1915’ten önce Süryani Hristiyan’dı. Resmi kayıtlara göre 1904’te doğmuş. 7 kardeşlermiş: Seyran, İsa, Musa, Yusuf, İbrahim, Gulê ve Mence. Tûrabdîn’de orijinal adı Süryanice olan Kerkine köyünde yaşıyorlardı. Kerkine’de eskiden sadece Süryaniler yasarmış, Müslüman Kürtler sonradan gelip yerleşmişler.
Seyran, 1915’teki Süryani-Ermeni soykırımı “Seyfo” sırasında 11 yaşındaydı. Kısmen ailemden duyduklarıma göre; Temmuz 1915’te babası Evdê, katliama gelen Osmanlı askerleri tarafından üzüm bağlarında vurulur. Bölgedeki aşiretlerin katliamcı ve talancı silahlı adamları, 7 yetimi öldürmek için geldiklerinde aynı köyden olan bir adam ninemim evlerinin önünde 7 çocuğa siper olur ve “Eğer canlarını bağışlarsanız onları İslam’a döndürürüm” der. Soykırıma teşvik eden din adamlarının verdiği fetvaya göre, “Hıristiyanları öldüren veya Müslümanlaştıran cennete gider”. Bu yetimler de bu şekilde Müslümanlaştırıldı. Daha sonra Seyran, kendisini kurtaran ve dinini değiştiren adamın oğluyla evlendirilir. Sonrası malum, sürüp giden suskunluk, üstü örtülen yaşanmışlıklar.
Köyün girişinde heybetli bir meşe ağacı var, yapayalnız bir abide, bir anıt gibi adeta. Öyle kadim, öyle görmüş geçirmiş bir ağaç ki, gördüğünüz anda yaşanılan tüm o acıları, sırları size fısıldar. Orada yaşayan insanların sırlarını, acılarını bilir.
Ağacın adı “Dara Xirbê Kuştiya” dır, kelimenin tam anlamıyla “harabelerde öldürülenlerin ağacı” diye çevrile bilinir. Meşe ağacının çevresinde birçok derin kuyu var, topluca katledilen Süryanilerin bu kuyulara atıldığı söylenir. O dipsiz kuyular ki, vahşetin izlerini korurken insanlığımızı da yutmuştur.
Kimdi bu Süryaniler? Ne oldu? Nasıl oldu? Katiller kimdi? Yüz yıllık suskunluk! Cevap yok!
Kimse bu yaşanılanlardan bahsetmiyor, hatta inkâr ediliyor. Konuşulmayanlara ve inkarlara rağmen zulümler yapıldı, bu bir gerçek! Bunu herkes biliyor. Yüz yıldan fazladır süren bir sessizlik ve yalanlar! Amacım bu sessizliğe bir son vermek ve deyim yerindeyse tek canlı tanık olan bu bilge, kadim meşe ağacını merkeze alarak onun gözünden yaşanılan katliamın filmini yapmak.
Bu konuda beni insanlıktan şüpheye düşüren ve sürekli “Neden?” sorusuna geri dönmeme neden olan onlarca kitaba başvurdum. Yapılan zalimlikleri okudukça duygularım bir anafor gibi tüm benliğimi sarmalayıp, diplere çekiyordu. İçine düştüğüm düşüncelerim, öfkem, hislerim beni en basit soruya yönlendiriyordu, “NEDEN?”.
Film projem için, Seyfo (soykırım) ve büyük anneannem hakkında bilgi arıyorum. Aile üyelerime, bu köyde hala yaşayan insanlara ve bu köyden kaçıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Süryani torunlarına, akrabalarıma soruyorum, ninelerinden, dedelerinden duyduklarını benimle paylaşmalarını rica ediyorum. Geçmişle yüzleşmenin zamanı geldi, bu yüzleşme bizi küçük düşürmez bilakis onurlandırır, yüceltir.
Serhat Ertuna